Bir Otobüs ve Kriz: Bedeli Kim Ödüyor?
Sancaktepe’den bir işçi
Altı yıldır aynı işyerinde çalışıyorum. Oturduğum semtten çalıştığım bölgeye giden tek bir otobüs var. Hâl böyle olunca her gün hemen hemen aynı insanlarla otobüse biniyoruz. Zamanla aynı duraktan bindiğim bazı işçilerle selamlaşmaya, sonra sohbet etmeye başladık. Diğerleriyleyse yüz aşinalığı oluştu. Altı yılda iş değiştirenler de oldu bildiğim, işten çıkarılanlar da. Yeni işe başlayan yol arkadaşlarıyla tanıştığım da oldu. Yine de bütün bu değişiklikler normal kabul edilebilecek bir sıklıkta oluyordu. Ama son bir iki aydır bu rutin bozuldu ve artık yüzler daha sık değişmeye, aşina olduklarımın daha fazlası görünmemeye başladı.
Aynı duraktan bindiğimiz Gülşen ve Nurcan’la her akşam durakta ve otobüste sohbet etmeye başlamıştık. Her ikisinin de çok tatlı kızları var. En sevdikleri şey kızlarıyla ilgili konuşmaktı. Ancak son iki aydır sohbetlerimizin konusu işyerinde yaşanan sıkıntılar ve kriz olmaya başladı. Kaybolan yüzler onların da dikkatini çekmişti ve bu durumun giderek fazlalaşacağını konuşmuştuk. Bir akşam Gülşen yüzü asık geldi durağa. Sebebini sorduğumuzda patronunun kriz gerekçesiyle zam yapmadığını, bu gidişle işten çıkarmaların da olabileceğini anlattı. “Ne kadar alıyorsun?” diye sordum. 2000 lira aldığını, bu sene kızını kreşe vermek istediğini ama bu durumda veremeyeceğini söyledi. Her ay ödemeleri gereken bir ev kredisi varmış çünkü. Ama “para yok” diyen patronları birkaç haftada bir yurt dışında olan çocuklarını görmeye gidiyormuş, sık sık tatil yapıyor ve dünyanın parasını harcıyormuş. Bu sohbetten iki hafta sonra Gülşen bu sefer yüzünden düşen bin parça bir vaziyette geldi. Meğer korktuğu başına gelmiş ve işten çıkarılmış. Şimdi sadece eşinin maaşıyla hem ev geçindirmeleri hem de kredi ödemeleri gerekecek. O akşam Gülşen’le son kez aynı otobüse bindik.
Birkaç gün sonra bir başka yol arkadaşımız az paraya çok iş isteyen işyerinden kurtulmak için daha iyi şartlarda çalışmayı umduğu başka bir işyeriyle anlaştığını söyleyerek vedalaştı bizimle. Artık sadece aşina yüzler kaybolmuyordu, sohbet ettiğimiz insanlar da gitmeye başlamıştı. Nurcan’la bu durumu konuşurken “şimdi sıra kimde acaba? Sende mi, bende mi?” diye şakasını yapmıştık bir de. Derken şaka gerçek oldu ve bir akşam Nurcan durağa geldiğinde işten çıkarıldığını söyledi. Üstelik bir yılını doldurmasına sadece bir ay kalmışken çıkarıldığı için tazminat da alamamıştı. Birkaç aydır işlerin kötü gittiğini söyleyen patron onunla birlikte birkaç kişiyi daha işten çıkarmış. Nurcan çay, yemek dağıtımı ve temizlik işlerini yapıyor ve asgari ücret alıyordu. Anlaşılan kârının düşmesine tahammül edemeyen patron ne ortalığı pislik götürmesini, ne de işçilerin çay ve yemek ihtiyaçlarını nasıl karşılayacaklarını umursamıştı. Ya da belki de nasılsa işçilerden birine bu işleri yükleyeceğini düşünmüştü. Nurcan nasıl çıkarıldığını anlatırken patronu için “gerçekten de birkaç aydır doğru düzgün iş yok, söylediği yalan değil” dedi. Ben de ona patronların zarar etmekten söz ederken aslında kârdan zarar ettiklerini, kendileri kârlarından olmasın diye işçiye verdikleri 1600 lirayı çok gördüklerini anlattım. Patronun kârı düşmesin diye işçi ekmeğinden oluyor, bunun neresi haklı ya da doğru olabilir? Onların kâr derdi ile işçilerin geçim derdi bir olabilir mi? Patron bir de utanmadan, sıkılmadan işler düzelirse tekrar çağırabileceklerini söyleme lütfunda bulunmuş. Aynı şeyi Gülşen’den de duymuştuk. Eminim işinden olan pek çok işçi duymuştur bunu. Patronlardaki şu pişkinliğe bakın ki önce işçileri nasıl geçineceklerini umursamaksızın kapının önüne koyuyorlar. Sonra yine ihtiyaç duyarlarsa ellerinin altında hazır olmamızı bekliyorlar. “Belki bir gün işe geri çağırırız” diye umut vermeyi lütuf sayıyorlar. Üstelik bu durumun normal olduğunu düşünmemizi sağlıyorlar.
Çalıştığım bölgede küçük ve orta ölçekli işyerleri bulunuyor. Görüyoruz ki patronların küçüğü de büyüğü de aynı sınıf refleksiyle hareket ediyor ve ilk işleri faturayı işçiye kesmek oluyor. Herkes sınıfını ve safını bilmeli. İşçi, işçinin penceresinden bakmalı olan bitene, patronun değil! “İşler azaldı” ya da “iş yok” diyerek işçiye kapıyı göstermenin hiçbir haklı tarafı olamaz. İşler varken, her şey yolunda gidiyorken kârlarını bizimle paylaşıyorlar mıydı ki şimdi zararı bize ödetiyorlar?
ÖĞÜTLER
Son Eklenenler
- Siyasi iktidar ve sermaye sınıfı yasa kural tanımadan işçilerin haklarını gasp ediyor. Bu saldırılara işçilerin cevabı ise mücadele etmek, boyun eğmemek oluyor. 7 Martta greve çıkan Lezita işçileri, 17 Martta Manisa Turgutlu’da yürüyüş ve basın...
- İşçilerin mücadele örgütü UİD-DER’in, “Geçmişten Geleceğe Yaşasın 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü” şiarıyla düzenlediği etkinlikler dizisi İstanbul Avrupa Yakası ve Mersin’deki etkinliklerle son buldu.
- Kocaeli İSİG Meclisi ve Eğitim-Sen 1 No’lu Şube, MESEM aracılığıyla öğrencilerin sermaye için çocuk işçi yapılmasına karşı 16 Martta basın açıklaması düzenledi.
- Patronlar iş barışını “patronla işçi arasında uyum, saygı ve güven ortamı” olarak tanımlıyorlar. Peki, patronun işçiyi sömürmesi üzerine kurulu bir sistemde saygıdan, barıştan söz edebilir miyiz? İş barışı söylemini dillerinden düşürmeyen patronlar...
- Malum, Şubat ayını geride bırakıp baharın gelişini müjdeleyen Mart ayına girdik. Fakat içimiz bahar sevinciyle dolmak bir yana daha da kararıyor. Ama bunun tek nedeni hava değil. Atalarımız “Mart kapıdan baktırır, kazma kürek yaktırır” demişler....
- Ücretlerimizin yükseltilmesini talep ettiğimiz her dönemde, biz işçilere “açgözlü”, “nankör” yaftası yapıştırılır. İktidar sahiplerinden tutun da, daha fazla kâr etmek için hayatlarımızı cehenneme çeviren patronlara kadar sermaye sınıfının zihniyeti...
- İşçilerin pek çok sektörde hak gasplarına karşı verdikleri mücadeleler sürüyor. Antep’te bulunan Sayın Tekstil fabrikasında 200’ü aşkın işçinin ek zam talebiyle 9 Martta başlattığı iş bırakma eylemi devam ediyor. 14 Martta sendikaları BİRTEK-SEN’le...
- Toplumun ezenler ve ezilenler olarak ikiye bölündüğü bir sistemde gerçek adalet ve barış olamaz. Ama gerçek adaleti ve barışı isteyenler olur ve onlar ezilen sınıflardır, kadın erkek işçiler ve emekçilerdir. Dünden bugüne Fransa’dan Türkiye’ye...
- Hepimizin bildiği üzere kısa bir süre önce 2023-2025 MESS Grup Toplu İş Sözleşmesi grev aşamasında son buldu. Birden çok fabrikada MESS’e bağlı olsun veya olmasın hareketli süreçler yaşandı. Çünkü alınacak ücret başka fabrikadaki işçilerin alacağı...
- Pek çok işçi kardeşimiz grev ve direnişlerde “biz ekmeğimizin peşindeyiz” derler. Bununla ekmeklerini korumak dışında bir amaçları olmadığını anlatmaya çalışırlar. Fakat kısa zamanda ekmeklerini koruyabilmek için sendikaya üye olma, grev, gösteri,...
- TÜİK’e göre Türkiye’de göreli yoksullaşma da azalıyormuş! Ülkedeki ortalama gelirin yüzde 50’si yoksulluk sınırı olarak kabul edildiğinde 2013 yılında göreli yoksulluk oranı yüzde 15 iken 2023 yılında yüzde 13,9’a düşmüş. Pek çok uzman Cumhuriyet...
- Erzincan İliç’te bulunan siyanürlü altın madeninde meydana gelen faciada 9 madenci kardeşimiz hâlâ göçük altında. Siyanürlü liç yığınının çökmesinin ardından siyanürün yanı sıra çeşitli ağır metaller de suya ve toprağa karıştı. Madenin sahibi yerli-...
- Çalıştığım işyerinde Tuncay isimli bir arkadaşımız var. Tuncay eşinden ayrılmış, çok şeker bir oğlu var, hayatta belki de tek tutunacağı dal o kalmış. Gözlerinde “şişe dibi” diye tabir edilen bir gözlük, ayağının biri topal, iki kulağında da işitme...