Buradasınız
Hepimiz Birimiz, Birimiz Hepimiz İçin Demedikçe…
Gebze’den EYT mağduru bir işçi
İktidar işçilerin haklarını yok eden yasalar çıkarıyor. Sendikalaşma nedeniyle işten atmalar, grev yasakları almış başını gidiyor. Peki, çok büyük ve güçlü bir sınıf olmamıza rağmen işçi sınıfı olarak neden haklarımızı koruyamıyoruz? Mesela Emeklilikte Yaşa Takılanlar yani EYT’liler olarak, 1999 yılında çıkartılan ve geriye doğru işletilen yasayla haklarımızın gasp edilmesine karşı mücadele ediyoruz. Yasanın yeniden düzenlenmesini ve mağduriyetlerin son bulmasını istiyoruz.
İktidar işçilerin haklarını yok eden yasalar çıkarıyor. Sendikalaşma nedeniyle işten atmalar, grev yasakları almış başını gidiyor. Peki, çok büyük ve güçlü bir sınıf olmamıza rağmen işçi sınıfı olarak neden haklarımızı koruyamıyoruz?
Mesela Emeklilikte Yaşa Takılanlar yani EYT’liler olarak, 1999 yılında çıkartılan ve geriye doğru işletilen yasayla haklarımızın gasp edilmesine karşı mücadele ediyoruz. Yasanın yeniden düzenlenmesini ve mağduriyetlerin son bulmasını istiyoruz. İstanbul, Trakya, İzmir, Bursa, Adana ve Ankara’da gerçekleştirdiğimiz büyük salon etkinlikleriyle, son olarak yine İstanbul’da yaptığımız mitingle sesimizi duyurmaya çalıştık. Ama Cumhurbaşkanı ve partisi taleplerimizi karşılamak yerine, biz işçilere “türediler” yaftasını yapıştırıyor. İktidara göre EYT’liler “çift dikiş istiyor.” İktidar, “boş işler” diyerek EYT’lilerin haklarını geri alma çabasını toplumun gözünde karalamaya çalışıyor. EYT mağdurları olarak, son derece haklı bir talepte bulunuyoruz. O halde nasıl oluyor da 6 milyondan fazla işçi, haklı taleplerini bir türlü hükümete kabul ettiremiyor?
Bunun nedeni işçi sınıfının dağınık ve örgütsüz olmasıdır. Aslında, Türkiye işçi sınıfı 12 Eylül darbesinden bu yana örgütsüz olmanın, kazanılmış haklarını koruyamamanın sancısını yaşıyor. Bugün EYT mücadelesini 1999 yılından önce sigortalı olan işçiler yürütüyor. Yasa çıktığında bu işçilerin büyük çoğunluğu çeşitli fabrikalarda çalışan genç işçilerdi. Yasaya karşı mücadelenin önemini henüz kavrayamamışlardı. O gün emeklilik yaşının uzatılmasına karşı düzenlenen mitinglere çağırdığımızda, “emeklilik yaşına daha çok var, yeni bir hükümet gelir bu yasa değişir” diyorlardı. Bu haksız yasaya karşı verilen mücadeleden uzak duruyorlardı. Pek çok işçi, aynı zamanda bu yasanın çocuklarını da vurduğunun farkında değildi. Bugün de genç işçilerin EYT’lilerin mücadelesine destek olduğu, tehlikenin farkında olduğu söylenemez. Üstelik onların çoğu için emekli olma yaşı 65… Bu durum genç işçileri çok daha ağır hak gasplarıyla karşı karşıya bırakacak. Zaman geçecek ve genç işçiler de EYT’li işçilerin yaşına geldiğinde aynı acılarla, aynı sorunlarla karşı karşıya gelecekler. İşçiler yeterince birlik ve dayanışma içinde olmadıkça haklı olsalar dahi, ellerindeki hakları kaybetmeye mahkûm olurlar.
Türkiye’de nüfusun büyük çoğunluğunu işçi sınıfı oluşturuyor. Çalışan, alın teri döken ve emek-gücünü satmaktan başka hiçbir geliri olmayan işçiler için hayat koşulları son derece ağırlaşıyor. Vergiler, geçim sıkıntısı, iş koşulları ağırlaşıyor. Yoksulluk sınırının üstünde ücret almak, yaşlanınca emekli olmak işçilere çok görülüyor. İşçiler olarak, çözümü sağlayacak o büyük gücümüzü henüz hep beraber harekete geçiremiyoruz. Grevleri yasaklanan işçiler yalnız kalıyor. İşten atılan, sendikalaşma hakkı için mücadele eden işçiler yalnız kalıyor. Oysa greve çıkan, sendikalaşan, emeklilik hakkını isteyen işçilerin hepsi de yaşamı ve çıkarları bir olan, birlikte mücadele etmesi gereken işçi sınıfının bir parçasıdır. Verilen mücadeleler bölük-pörçük kaldığında, işçiler bölündüğünde kazanan sermaye sınıfı oluyor. Oysa işçilerin haklarını korumaları dayanışma ve mücadeleye bağlıdır.
12 Eylül öncesinde işçi sınıfı çok büyük grevler, yürüyüşler, mitingler, eylemler ortaya koydu. Birlik ve dayanışma içinde durarak sermaye sınıfının saldırılarını geriletti. Çok önemli haklar ve kazanımlar elde etti. Çünkü hepimiz birimiz, birimiz hepimiz için demesini bildi. Bugün de hak arama mücadelemizi yükseltmek için bize öğretilen “bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın” sözünü unutmalı, birlik olmayı başarmalıyız. Sendikalarımızda, işyerlerimizde, mücadele örgütlerimizde, direniş ve grev alanlarında, meydanlarda birbirimize sahip çıkmalıyız. Genç işçi kardeşlerimiz, prim gününü doldurmuş, sigortalılık süresini kat kat aşmış biz EYT’lilerin maruz kaldığı zulümden ders çıkarmalılar. Haklarımızı korumanın ve geliştirmenin tek yolunun hiçbir ayrım yapmadan birlik ve dayanışma içinde mücadele etmek olduğunu görmeliyiz!
- Her İşyerine, Her Mahalleye Kreş İstiyoruz!
- Hayat Pahalı Ama Hayatımız Çok Ucuz!
- “Neyin Yoksa Ondan Sakın Vazgeçme Oğlum”
- Yarına Gidenler, Yarınlar İçin Mücadele Edenler
- Büyüyen Yoksulluk ve Sosyal Yardımlar
- Rakamların Ardına Gizlenen Gerçekler
- Sermayenin ve İktidarın Saldırılarını Püskürtmek İçin 1 Mayıs Ruhuyla Birleşelim
- İşçi Dayanışması 192. Sayı Çıktı!
- Bumerang Geri Döner!
- Engelli Koşu ve Örgütlülük
- “İş Barışı” mı Hak Arayışı mı?
- Dünden Bugüne Barış ve Adalet Özlemimiz İçin
- Yoksulluk Azaldı mı?
- Sermayenin Saldırılarına Karşı Birliğimizi Örgütleyelim!
- İşçi Dayanışması 191. Sayı Çıktı!
- Bir Ana ile Tanışmak…
- Sağlığımızı Mucizelerle Değil Birliğimizle Koruyabiliriz
- Koca Yusuf’tan Köroğlu’na, Onlardan Bize Kalan
- MESS Sözleşmesinden Çıkardığımız Bir Ders Var
- Patron Haklı mı?
Son Eklenenler
- 17 Nisan Sağlıkta Şiddete Karşı Mücadele Günü kapsamında Türkiye’nin pek çok kentinde sağlık emekçileri basın açıklamaları gerçekleştirdi. 12 yıl önce Gaziantep’te görev sırasında katledilen Dr. Ersin Arslan ve sağlıkta şiddet sonucu yaşamını...
- Bursa’da faaliyet gösteren Durak Tekstil’de 6 işçi Öz İplik-İş Sendikasına üye oldukları için işten atılmış ve fabrika önünde direnişe geçmişlerdi. 6 Şubattan itibaren direnişlerine kararlı bir şekilde devam eden Durak Tekstil işçileriyle dayanışma...
- Sermaye sınıfı ve iktidar bizi bir birey, bir insan olarak değil sadece ucuz işgücü kaynağı olarak görüyor. Çok çocuk doğurmamızı, gelecek işçi kuşaklarını yetiştirmemizi beklerken, kadın istihdamını teşvik ettiklerini söylerken, doğum ve emzirme...
- Adıyaman’ın Besni ilçesinde bulunan Mega Polietilen fabrikasında 2 aylık ücretleri gasp edilen işçiler 8 Nisanda iş bırakarak direnişe başladı. 15 Nisanda BİRTEK-SEN’in çağrısıyla fabrika önünde bir dayanışma eylemi yapıldı. 5 Nisandan bu yana...
- İşçi sınıfının 8 saatlik işgünü için mücadelesinden doğan 1 Mayıs’ın 138 yıllık bir tarihi var. Kuşaklar boyunca kadın ve erkek işçiler işgününü 8 saate indirmek için mücadele ettiler ama bu mücadele işgününün kısaltılması talebiyle sınırlı kalmadı...
- Hepimiz artan hayat pahalılığından şikâyet ediyoruz. Geçimimizi sağlamakta, ay sonunu getirmekte zorlanıyoruz. Çarşı-pazarda, marketlerde hep aynı sohbeti yapıyor, aynı dertten yakınıyoruz: Hayat çok pahalı! Çoğumuz için tatil yapmak, hafta sonu...
- İsrail’in Gazze’ye saldırıları altıncı ayını geride bırakırken altı aydır meydanları dolduran İngiltereli işçi ve emekçiler “acil ve kalıcı ateşkes” ve “İsrail’e silah satışının sonlandırılması” talepleriyle bir kez daha meydanlara çıktı. 13 Nisanda...
- Otuz yıl boyunca kesintisiz çalışmış, ücreti daha cebine girmeden SGK primleri ve vergileri kesilmiş, EYT’li emekli bir işçiyim. 2024 yılı Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından emekliler yılı ilan edildi ama emekliler sefalet içinde yaşamaya mahkûm...
- Ezilenlerin safında mücadele eden, şiirlerini ve oyunlarını işçi sınıfına adayan Bertolt Brecht, “Yarının Büyüklerine Şiirler” kitabında, beşiğinin başucunda oğluna seslenen bir ananın ninnisine yer verir. Geçmişten bugüne ninniler, çocukların...
- Sevgili işçi kardeşlerim, hepinize merhaba. Bu mektubumda sizlerle sözü eğip bükmeden konuşmak ve gerçekler üzerine hasbihal etmek istiyorum. Yani gerçekleri olduğu gibi konuşalım. Biliyorum ki kursağınıza giren her lokmayı alın teriniz, elinizin...
- Adnan Yücel, Yeryüzü Aşkın Yüzü Oluncaya Dek şiirinde “saraylar, saltanatlar çöker, kan susar bir gün, zulüm biter” der. Yeryüzünde “aşkın” yani özgürlüğün, barışın, mutluluğun hâkim olacağı günler için ve o günlere kadar mücadelenin devam edeceğini...
- Bugün dünyanın pek çok yerinde savaş naraları yankılanıyor. Filistin, Ukrayna, Suriye, Lübnan, Yemen ve daha birçok ülkede emperyalist savaşların getirdiği yıkımlara, acılara, ölümlere tanık oluyoruz. Şimdilik televizyon ekranlarında, gazetelerde...
- Portekizli yazar Jose Saramago “Körlük” romanında toplumsal körlüğü, bu kitabın devamı olan “Görmek” romanında ise ezilenler gerçekleri görmeye başladıklarında neler olduğunu anlatır. “Körlük” romanı 1933-1974 yılları arasında Portekiz’de hüküm...