“Almış dizginleri eline
Bir avuç vurguncu müteahhit toprak ağası
Onların kemik yalayan dostları
Onların sazı cazı villası doktoru dişçisi
...Kapitalist sistem çürüdükçe ve kaçınılmaz sona doğru yaklaştıkça toplumu zapturap altına almanın binbir türlü yolunu arıyor. Kapitalistler kendileri alabildiğine örgütlü olmalarına rağmen sömürülen, ezilen, hor görülen toplum kesimlerinin örgütlenmesinden öcü gibi korkuyorlar. Örgütlü bir toplumun patronların azgın ve dizginsiz sömürüsüne dur diyeceğini bildikleri için, işçi sınıfını ve diğer ezilen kesimleri susturabilmek için her yola ve yönteme başvuruyorlar.
İşçilerin kendi gücüne ve sınıfına güvenmesi hayati önem taşımaktadır. Kendisine, arkadaşına, eşine, dostlarına güvenmeyen bir insanın zamanla psikolojisi bozulur ve ortaya garip bir yaratık çıkar. O zaman esas güvenmemesi gereken kişilerden yani onları soyup soğana çeviren patronlardan medet ummaya başlar. İşte patronların istediği tam da budur. Haliyle böyle güvensiz ve en aza bile şükreden bir toplum yaratmak patronların en büyük çabalarından birisidir. Bundan dolayı, hemen hemen her alanda, eğitimden sanata, siyasetten sosyal yaşantımıza, hatta yatak odalarımıza kadar giren burjuva ideolojisi biz işçilere güvensizliği aşılar.
Bunu yaşadığım bir şeyle örneklemek istiyorum. Bayram vesilesiyle sinemaya gitmiştim, film bir korku filmiydi (“Dabbe”). Daha film başlamadan reklâmlar başladı. Reklâmlardan birisinde “Mecidiyeköy’ün yükselen yıldızları” pazarlanmaya çalışılıyordu. Ekrandaki muhteşem üç rezidans göz kamaştırıyordu. Oysa o göz kamaştıran rezidanslarda yakın bir dönemde 10 işçi, alınmayan güvenlik önlemleri yüzünden asansörden yere çakılarak yaşamını yitirmişti.
Neyse film başladı. Zengin bir kadına yapılan büyü üzerinden işlenmiş ve gerçekten de “ustaca” çekilmiş bir filmdi. İşin korku boyutu bir tarafa, filmin içine “kimseye güvenmemen gerektiği” fikri alabildiğine serpiştirilmişti. Bir an yanımda oturan kişinin heyecana kapılmasına dikkat ettim. Adam iki eli de kendi gırtlağına sarılmış durumda izliyordu filmi, yani o derece etkilenmişti.
Filmdeki aile başka bir aile ile içli dışlıydı, konu ilerledikçe ideolojik saldırı daha çok yoğunlaşıyordu. Kadının kocası kadının arkadaşıyla yatıp kalkıyor, diğer kadının kocası meğerse eve büyüyü yaptıran kişi çıkıyor vs. vs. Filmin genel akışına baktığınız zaman ortaya çıkan tablo şu oluyor: Sakın kimseye güvenmeyin, kimseyi evinize almayın, hatta karınıza ya da kocanıza bile güvenmeyin.
İşte dostlar bu sistem böyle bir sistem, patronlar biz işçileri daha çok sömürmek için kendi yaşadıkları kirli ilişkileri biz işçilere nasıl pazarlıyorlar. Üstelik kendi çıkarcı, bencil ve pis ideolojilerini bir de bizlere parayla satıyorlar.
Birlikten, beraberlikten, en insani olan dayanışma duygularından nefret eden egemenler her alanda beynimize bencilliği ve güvensizliği aşılama gayreti içindeler. Onların yalanlarından ve çirkin ilişkilerinden tiksiniyoruz. Yeryüzünü kana bulayan, insani ilişkileri alabildiğine zedeleyen, kendi çıkarları için insanlığı savaşlara ve sefalete sürükleyen inler cinler değil egemen sınıf olan burjuvazidir.
Oysa hayatın bir gerçeği var. Biz işçiler ne zaman ki birbirimize güvenmeyi başarırız, ne zaman ki yan yana, omuz omuza durmayı becerebiliriz, işte o zaman bu asalak patronların oyunlarını bozup insanca yaşayacağımız bir dünyayı inşa edebiliriz. Ve o zaman gerçekten de gökyüzü mavi, yeryüzü yeşil olur.
“Almış dizginleri eline
Bir avuç vurguncu müteahhit toprak ağası
Onların kemik yalayan dostları
Onların sazı cazı villası doktoru dişçisi
...Bir seçim sürecinde daha burjuva siyasetçiler, yani patronların siyasi temsilcileri sahnedeler. Milyon dolarlık reklam kampanyaları eşliğinde, işçileri yalanlarına inandırmak için kapı kapı geziyorlar. İşçilere, emeklilere...