Buradasınız
Kapitalizm Bir Halk Sağlığı Sorunudur
Ankara’dan bir işçi
Kanser ve şeker hastalıklarında hızlı bir artış var. Her iki hastalık da vücudu yıkıma uğratan, organ yetmezliklerine sebep olan ve tedavi sürecinin çok zor olduğu hastalıklar. Bu hastalıkları kendisi yaşayanlar ya da bir yakını aracılığıyla bilenler hastanın çektiği acıları, bazen tedavinin imkânsız olduğunu bile bile sonuç almak için çırpınışları iyi bilir. Hastanın yakınları da hastanın yaşadıkları karşısında bir çıkışsızlığa düşer. Canından çok sevdiği en yakını için bir şey yapamamak duygusu insanı yer bitirir. Bu tip hastaların bakımı, zor olduğu kadar masraflıdır da. Maddi imkânsızlıklar da işin içine girdiğinde durum içinden çıkılmaz hale gelir. Elde avuçta ne varsa hastayı bir parça iyi etmek için verilir. Maalesef her tedavi de olumlu sonuçlanmaz.
Kanser ve şeker hastalarının sayısı artıyor
Uluslararası Diyabet Federasyonu IDF’nin hazırladığı Diyabet Atlası tahminlerine göre 2015’te 11 yetişkinden 1’i diyabetli. Bu da 415 milyon kişiye karşılık geliyor. Diyabetli hastaların %46,5’i yani neredeyse yarısı teşhis konulmadığı için diyabetli olduğunu bilmiyor. Küresel sağlık harcamalarının %12’si yani 673 milyar dolar diyabete harcanıyor. 7 doğumdan 1’i gebelik diyabetinden etkileniyor. Diyabet hastalarının dörtte üçü düşük ve orta gelir düzeyindeki ülkelerde yaşıyor. 542 bin çocuk tip1 diyabet hastası. Her 6 saniyede 1 kişi diyabet hastalığından hayatını kaybediyor. [i]
Dünya Sağlık Örgütünün istatistiklerine göre; dünyada kanser nedeniyle hayatını kaybedenlerin sayısı 2000 yılı ile kıyaslandığında, yüzde 27,5 artış göstererek 8,8 milyona yükseldi. Türkiye’de 2000 yılında 89,4 bin kişi kanserden hayatını kaybederken, 2015 yılında bu sayı yaklaşık 104 bine yükseldi. Yani Türkiye’de kanserden ölenlerin sayısı 2000 yılı ile kıyaslandığında yüzde 16 artış gösterdi. [ii]
Rakamların ürkütücü olduğu ortada. Dünya Sağlık Örgütü WHO’nun 4 Şubat Dünya Kanser Günü vesilesiyle yayınladığı rapora göre kanserin 5 ana nedeni var: Yüksek vücut kitle endeksi, meyve ve sebze alımının düşük olması, fiziksel aktivitelerde bulunmamak, sigara kullanımı, alkol tüketimi. Ama çevre kirliliği, gıdalardaki katkı maddeleri, tarımda kullanılan zehirler gibi faktörler bu ana nedenler arasında sayılmıyor. Ayrıca raporda erken teşhisin kanser tedavisinin sonuç vermesinde etkili olduğu belirtiliyor. [iii] Benzer nedenler şeker hastalığı için de geçerli.
Sermaye her şeyi kâra çeviriyor
Yukarıda belirtilen verileri sunanlar burjuva kurumlardır ve yayınladıkları tüm raporlarda bu hastalıkların çok maliyetli olduğu ve sağlık bütçelerine ağır yük oluşturduğu belirtiliyor. Hastalıkların nedenlerinin, insanların çektiği acıların, kayıpların gündem yapılması gerekirken bu hastalıkların tedavi edilmesinin maliyeti gündem ediliyor. Üstelik sermaye sınıfı bu hastalıkları kâra dönüştürmesini çok iyi biliyor. Kapitalizmde sağlık hizmetleri metadır ve sağlık sektörü çok kârlı bir sektördür. Kullanılan tüm ilaç, alet ve makineler sermaye sahipleri tarafından fabrikalarda işçilere ürettirilir ve satılır. Hastanelerde doktorundan, temizlik görevlisine işçiler hizmet verir ve bu hizmet hastaya satılır. Sağlık malzemeleri ve hizmeti, üretim maliyetinin çok üzerinde fiyatlarla piyasaya sürülür, büyük kârlar elde edilir. Yani sermaye sınıfı insanların hastalanmasını bile paraya çevirir. Bu durumda dünya burjuvazisinin hastalıkların artmasına üzüldüğünü zannetmek saflık olur.
Kapitalizmin üretim anlayışına, her şeyi metaya çevirerek satmasına, sermayenin sınırsız kâr ve büyüme arzusuna, işçilerin yaşam koşullarına baktığımızda aslında şeker ve kanser gibi hastalıkların neden bu kadar arttığı ortadadır. Çalışma saatleri çok uzun, bu çalışmanın karşılığında işçilerin aldıkları ücretler çok düşük. İşsizlik, yoksulluk çok yaygın. Çok çalışma, yetersiz beslenme ve psikolojik sorunlar kaçınılmaz. İşçi ve emekçiler kaliteli olup olmadığına bakmadan en ucuz ürünleri alıp tüketmek zorunda kalıyor. Gıdadan tekstile, oyuncaklardan züccaciyeye, yapı malzemelerine kadar ucuza alınan her tüketim maddesi kanser tehlikesi barındırıyor. Marketlerden aldığımız ambalajlı tüm gıdalar katkı maddesi içeriyor. İşçi ve emekçiler, yoksulluk, zamansızlık nedeniyle ne spora ne de sosyal faaliyetlere zaman ya da para ayırabiliyor. Bu koşullar elbette en ağır hastalıkların döl yatağı oluyor.
Bir de işçi ve emekçilerle alay edercesine televizyon kanallarında, internette, gazetelerde, sağlıklı beslenmenin öneminden, ucuz gıdada bin bir hile olduğundan ve bu gıdaların sağlığa doğrudan zarar verdiğinden bahsediliyor. Hastalıklardan uzak durmak için doğru beslenme yolları anlatılıyor. Fakat işçilerin sorunu neyi, nasıl yemeleri gerektiğini bilmemeleri değildir. Yemeleri gereken kaliteli ve sağlıklı gıdaya ulaşamama sorunudur. Ucuz peynirin peynirden başka her şey olduğunu herkes bilir fakat daha pahalısını alamadığı ve gözün görmediğine katlandığı için çaresizlikten, aslında peynir olmayan, peynir görünümlü şeyler alınır ve çoluk çocuk tüketilir. Herkes hastalık yediğini bilir ama aç kalamayacağı için yemeye devam eder.
Önleyici sağlık hizmetlerine baktığımızda ise sağlık politikalarının bundan tamamen uzaklaştığını görüyoruz. Sağlık ocaklarının kapatılmasıyla başlayan bu politika şimdi de şehir hastaneleri denilen devasa hastanelerin yapılmasıyla genişleyerek ve derinleşerek devam ediyor. Bu hastaneler büyük inşaat şirketlerine sonradan işletme hakkı ve %70 doluluk garantisi verilerek yaptırılıyor. Yani devleti ve sermayedarıyla burjuvazinin hastalıkları önlemeye niyeti yok.
Bir dünya savaşı süreci içindeyken, emekçi kitleler bin bir hamaset söylemiyle savaşa ikna edilmeye çalışılırken düşünmemiz gerekmez mi? Hükümetler teknolojik savaş uçakları, tanklar, füzeler, stokların çokluğu, savaş sanayiyle doğrudan bağlantılı uzay araştırmalarının gelişmişliğiyle övünürken neden hastalıkların oranlarının düşürülmesiyle, bulunan önleyici yöntemlerle, etkili tedavilerle övünmüyorlar? Çünkü yukarıda belirttiğimiz gibi hastalıkları azaltan önleyici sağlık hizmetleri onlar için yeterince kârlı değil.
İnsanlar için sağlıklı yaşam ve çalışma koşulları, kaliteli beslenme, önleyici sağlık hizmetleri ancak sağlıktan kâr güdülmediği ve sağlık politikalarının toplumsal olarak ele alındığı zaman gerçekleşebilir. Fakat bunlar kapitalist sistem var olduğu, sömürü devam ettiği sürece hayaldir. Kanser, şeker ve benzeri tüm hasatlıkların yarattığı acılardan, kayıplardan kurtulmanın tek yolu kapitalizmden kurtulmaktır. Kapitalizmden kurtulmanın yolu ise birleşen, örgütlenen, bilinçlenen işçilerin mücadelesiyle mümkündür.
[i] http://www.diabetcemiyeti.org/c/diyabet-istatistikleri
[ii] http://tr.euronews.com/2017/02/04/dunya-saglik-orgutu-kanserden-olumleri...
- Kocaeli’de “MESEM’e ve Çocuk İşçiliğine Son”Eylemi
- Sağlıksız ve Kötü Çalışma Koşullarına Karşı Birleşelim
- Mesleki Eğitim mi Kâr Hırsı mı?
- Hayatımızı Değiştirecek Parolayı Unutmayalım!
- Gizli Açlık Tehlikesi Büyüyor
- Biz Mücadele Edersek Her Şey Düzelir!
- Hasköy Sanayi Sitesinden Sonra Şimdi Sıra Kimde?
- Ya Beni İşten Atarlarsa?
- İSG-SEN Ankara’da Siyah Baret Eylemi Yaptı
- Patronların Prestiji Yangın Riskinden Daha Önemli
- “El Cerrahisi 7/24 Yanınızda”
- Yangından Haberimiz Bile Olmadı!
- TMO Silosundan Fabrikalara Patlamalar ve Yangınlar Ne Anlatıyor?
- Aşırı Sıcaklar İşçi Sağlığı ve Güvenliğini Tehdit Ediyor
- Teknoloji Çağındayız Ama İşçiler Çalışırken Ölüyor!
- Örgütsüzlüğümüzün Bedeli: Artan İş Cinayetleri
- Baret Bile Olmadığı İçin!
- 28 Nisan Dünya İş Sağlığı ve Güvenliği Gününden 1 Mayıs’a
- Çıraklık Okulları ve Örgütlenme İhtiyacı
- Amasra’nın Anlattığı: Her Şeyin Başı Örgütlülük!
- Geleceğimizi Kurmak İçin Birliğimizi Büyütelim
- “Asıl Haber Biziz Be Abla”
- Sağlık Çalışanlarına Sağlıksız Yemekler
- Sorunlar Mücadeleyle Çözülür
- İşyerinde “Paralı Eğitim!”
- Onların İnsafına Bırakmayalım!
- “Sana Ceza Veriyorum Tayfun!”
- Emekli Maaşı Ne Zaman Ödenecek?
- “Çalışanlarımıza Rapor Vermeyin!”
- “Kırtasiye Ürünleri İkinci Ele Düştü”
- Örgütlü Olmak ve Toplu İş Sözleşmeleri
- Alo 170: Yanlış Numara Çevirdiniz!
- Turgut Özal, Gökova Santrali ve Sonrası
- TÜİK Kimin Hizmetinde?
- Emekliler Sendika Kuramazmış!
- Sorumluluk Almadan Kazanım Elde Edemeyiz
- Topluma Fildişi Kulelerden Bakmak
- Mücadele Edenler Mutlaka Kazanır!
- “Geçmiş Olsun” Yerine “Rapor Almayın”
- Son Gülen İyi Güler!
Son Eklenenler
- Mersin’in Gülnar ilçesinde yapımı devam eden Akkuyu Nükleer Santrali şantiyesinde çalışan işçiler Ocak ve Şubat ayı ücretleri ödenmediği için 27 Martta iş bıraktı. Santralin Türkiye tarafının genel yüklenici firması IC İçtaş bünyesinde çalışan...
- Özak Tekstil işçileri sendika değiştirme hakkını kullanarak BİRTEK-SEN’de örgütlendikleri için patronun işten atma saldırısıyla karşılaşmış ve 27 Kasımda direnişe geçmişlerdi. Tüm baskı ve engellemelere rağmen sendikalarıyla birlikte mücadeleyi...
- Bayburt Grup’a bağlı Agrobay Seracılık’ta çalışan işçiler Tarım-Sen’e üye oldukları için tazminatları ve 2 aylık maaşları ödenmeden işten atılmışlardı. 22 Ağustosta direnişe geçen işçiler patronun yalanlarına, jandarma saldırısına, defalarca...
- İşçilerin, patronların saldırılarına karşı mücadelesi sürüyor, bu mücadelelerin bir kısmı anlamlı kazanımlarla sonuçlanıyor. Sendika düşmanlığına karşı direnişe geçen RC Endüstri işçileri patrona geri adım attırdı. Direnişin 20. gününde üretimi...
- Sermayelerini büyütmeyi her şeyin önüne koyan patronlar sınıfı dünyanın dört bir yanında iş güvenliği önlemlerini almayarak, doğayı tahrip edip felaketlerin önünü açarak işçilerin canını almaya devam ediyor. Türkiye’de ve dünyada depremlerde,...
- İtalya İşçi Sendikası UIL ülkede giderek artan iş cinayetlerine karşı 19 Martta Roma’da protesto gösterisi düzenledi. Sendika öncülüğünde yapılan eylemde giderek artan işçi ölümleri protesto edildi. İş güvenliği önlemlerinin alınmamasının işçilerin...
- Sorunlarımız giderek artıyor. Çevremde pek çok insandan “hiçbir şey değişmiyor” cümlesini duyuyorum. Onlara soruyorum: “Peki, değişmesi için sen ne yapıyorsun?” Herkes çözümü birbirinden bekliyor, sonra da “neden böyle” diye şikâyet ediyor. Sonuç...
- Hak gasplarına karşı işçilerin, emekçi kadınların ve emeklilerin hak arayışı sürüyor. Çeşitli işkollarından işçiler İzmir’den Manisa’ya, İstanbul’dan Ankara’ya kadar direnişlerle, yürüyüşlerle, basın açıklamalarıyla seslerini yükseltiyor.
- Başlıktaki sorunun cevabı aslında çok basit: kim karıştırıyorsa onun işine gelir doğal olarak. Çalışmakta olduğum işyeri ağır sanayi… Genç işçilerin yanı sıra çocuk ve yaşlı emeği sömürüsü de katmerli olarak yaşanıyor. Ücretlerin çevredeki...
- Türkiye’de mevcut siyasi iktidar, pek çok alanda politika değiştirdi, iç ve dış politikalarında keskin zikzaklar çizdi, defalarca doğrultu değiştirdi. Fakat doğrultusunu hiç değiştirmediği, istikrarını hep koruduğu bir alan var: Emek politikaları!
- Binlerce yıl önce atalarımızın avlanmak için kullandığı bumerang, atıldığı noktaya geri dönmesiyle bilinir. Bumerangın bu özelliğine atıfla, kişinin gösterdiği tutum ve davranışların sonuçlarının eninde sonunda kendisine geri dönüşü olacağını...
- Bursa’nın Gemlik ilçesinde faaliyet gösteren Borusan Lojistik A.Ş’de Liman-İş Sendikası’na üye olan 4 işçi işten çıkarıldı. Sendikalaştıkları için işten atılan işçilerin geri alınması ve sendikal baskılara son verilmesi talebiyle 21 Martta fabrika...
- Her işçinin belki bir tesadüf neticesinde ve o güne değin ilk kez duyduğu, duyduğunda da “işte aradığım cevap buydu” dediği sözler vardır. Sınıf temelinde örgütlü işçiler buna “kulağına kar suyu kaçırmak” da derler. Benim kulağıma kar suyunu kaçıran...