Buradasınız
Koskoca Dünyada İki Şehir Arası Özgürlük!
Pendik’ten bir işçi
Mart ayındaki İşçi Dayanışması gazetemizin arka sayfasında yer alan “Özgür müyüz?” başlıklı yazıyı okuduktan sonra üzerine tekrar düşündüm ve işyerimdeki arkadaşımla bu konu hakkında sohbet etmek istedim. Başka konular konuşurken laf tam da bu konuya geldi, “özgür olup olmadığımız hakkında sen ne düşünüyorsun, nasıl bir ortam olursa kendini özgür hissederdin” diye sordum arkadaşıma. Onun da bu konuyu paylaşmaya ihtiyacı varmış; o anlattı ben de dinledim.
“Hem maddi olarak hem de manevi olarak istediklerimizi yapamıyorsak zaten, kısıtlı imkânlara sahibiz demektir. Bildiğin gibi ben özel üniversitede burslu okuyorum. Burslu okuyanlarla paralı okuyanlar arasında bariz farklar var. Paralı okuyan öğrencilerin gelir düzeyleri, bizimkilerin çok çok üstünde. Bu öğrencilerin hayatları daha kolay, para dertleri yok mesela, benim gibi veya benim durumumda olan işçi ailelerinin çocukları gibi, okurken çalışmak zorunda değiller. Bu farkı sadece okulda değil birçok alanda görüyorum. Babam yıllardır bir fabrikada işçi olarak çalışıyor. Annem de bir tekstil fabrikasında uzun yıllardır çalışıyor. Ama buna rağmen ay sonunu zor getiriyoruz. Onlar okulun parasını nasıl vereceğiz diye hiç mi hiç dert edinmiyorlar, ne de olsa aileleri varlıklı. Biz ise, aileye masraf olmamak için bütçeye nasıl katkı yaparız diye düşünmek zorunda kalıyoruz. Farkımız çok net. Okulda sorulan sorularda bile bunu görmek mümkün. Mesela okulda hoca dersle ilgili şu soruları sormuştu: “Kaç ülkeye gittiniz? Kendi ülkemizde kaç şehre gittiniz. Gittiğiniz memleketin tarihi yerlerini anlatın” demişti. Ben de aşağıdan saydım aynı, yukarıdan saydım aynı. Yurtdışına hiç gitme şansına sahip olmadım. Yaşadığımız memlekette de gittiğim bir memleketim var bir de İstanbul’da yaşadığım için İstanbul’u yazdım. Sadece iki şehre gitmişim diye güldüm kendi kendime. İki şehir diyorsam o iki şehrin de her yerini gezdiğimi sanma sakın. Cebimizdeki para belli, gezmeyi, tarihi yerlere gitmeyi ben de çok isterim ama paramın yettiği yere kadar özgürüm. Yani şu koskoca dünyada iki şehirlik özgürlük alanım var. Babam gelmiş 50 yaşına. Adamcağız gece gündüz çalışıyor. O bile memleketi ve İstanbul dışında bir yere gidememiş, ben daha gencim ona haksızlık etmeyeyim diye düşündüm. Sonra da şöyle düşündüm: Zenginlerin çocukları genç yaşta birçok ülkeye gidip geziyorlar, bizlerse hep iş, ev, okul ve memleket arası mekik dokuyoruz. Asıl haksızlık bu değil mi? Yani anlayacağın abla, cebimizdeki para bizim yaşam standardımızı ve özgürlüğümüzü belirliyor. Ne istediğin gibi dışarıda gönlünce gezebiliyorsun ne de istediğini alabiliyorsun. Şu dünyada para gibi bir varlık olmasaydı, herkes her istediğini rahatça alabilseydi herhalde özgür olurduk.
Ama mesele ne yazık ki sadece parayla da sınırlı değil, örneğin biz toplum içinde de rahat davranamıyoruz ki. Bütün davranışlarımızı ‘el âlem ne der’ demesin diye uygun hale getirmeye çalışıyoruz. Kıyafetimi seçerken, sokağa çıkarken, düşüncelerimi ifade ederken, hep bunları düşünerek hareket etmek zorunda kalıyorum. Ailem el âlem kısmına çok fazla takılıyor. Bizi de el âlem kalıplarına uygun hale getirmek istiyorlar. Ben bu konuda baskı altında olduğumuzu hissediyorum. Çünkü komşum ve akrabam bu veya şu konuda ne düşünür acaba diye düşünerek hareket edersem, ben ben olmaktan çıkarım. Hal böyle olunca hayatımıza her yerden karışılıyor gibi geliyor bana. İşte, sokakta, okulda hep belli kalıplara sokulmak isteniyoruz. Bu yüzden ne maddi ne de manevi yönden özgür olmadığımızı düşünüyorum.
Para sıkıntısı olmadan herkesin ihtiyacı karşılansaydı maddi yönden özgür olurduk. O zaman kimse ayrıcalıklı olmazdı. Manevi yönden de; kimse kimsenin hayatına karışmadan, herkes birbirinin yaşamına saygı duysaydı bu yönden de özgür olurduk. İnsanlar birbirlerini o zaman daha iyi anlar, dostluklar daha sıcak, daha samimi olurdu.
Bu sistemin çarkları ne yazık ki böyle işliyor. Ama bu çarkta bir terslik yok mu? Dünyada bir kısım insan yaşamın tadını doyasıya çıkarırken, milyonlarca insan da aslında sadece karın doyurmak için çalışıyor ve yaşıyor. Tabi buna yaşamak denirse. Bu normal bir şey mi? Adaletin olmadığı bir yerde ya da sadece bir kesime adalet varsa, özgürlük de yoktur. Benim düşüncelerim bunlar.”
Arkadaşımı dinledikten sonra gazetemizde yer alan “Özgür müyüz?” adlı yazıdan örnekler vererek bu konu üzerine sohbet ederken, arkadaşım dedi ki; “abla dedin ya çalışmama özgürlüğümüz var, kimse bizi çalış diye zorlamıyor ama çalışmazsak aç kalırız diye. Benim aklıma hemen okuldaki zengin çocukları geldi. Onların gerçekten de çalışmama özgürlüğü var. Nasıl olsa aileleri zengin. Ama bizim öyle bir özgürlüğümüz yok ki. Okul biter bitmez de sürekli çalışacağımız bir iş bulup çalışmanın derdine düşeceğiz” dedi.
Bu sohbetimizde genç bir işçi-öğrenci arkadaşımızın fikirlerini sizlerle paylaşmak istedim. Eminim işçilerin çok büyük bir çoğunluğu da böyle düşünüyordur.
- Onlar Yok Ediyor, Biz Yenisini Yapacağız!
- Suyun Lüksü Olur mu Hiç?
- “Senin Yolundan Gideceğim Amca”
- Her Günü Doğa ve İnsanlık Günü İlan Etmek İçin…
- “Kıpır Kıpırsın, Heyecanın Ne Güzel Ey Yolcu”
- “Bence, Sevgi Emektir”
- Ah, Cemal Ah!
- Bir Fotoğraf Karesinin Hissettirdikleri
- Davulun Sesi Uzaktan Hoş Gelir
- İstanbul’da Yaşam: Deniz Kıyısında Deniz Görememek!
- Bruno’nun Fikri, Benim Fikrim, Senin Fikrin…
- Yüzüncü Maymun Teorisi
- Bir Otobüs, İki Kuşak ve İşçi Sınıfı
- “Hey” Diyen ve UİD-DER Saflarında Büyüyen Çocuklarımız
- Butimar, Sen Safi Bir Kuş musun?
- Her Şeyin Bizim Ellerimizde Olması İçin!
- “Değişmeyen Tek Şey Değişimin Kendisidir”
- “Dert Bizde, Derman Ellerimizdedir”
- “Nehir, Nehir, Çocuğumu Geri Verin!”
- Ümitsizlik Fareleri Öldürür, Peki Ya İnsanları?
Son Eklenenler
- Türkiye’de seçimler öncesinde çok sayıda emekli eylemi gerçekleşti. Emeklilerin yaşadığı sorunların sandığa yansıyarak yerel seçimleri etkilediği herkesin malumu… Sorunlarımız bitmedi ve seçim sonrasında da emekliler olarak taleplerimizi haykırmaya...
- Merhaba dostlar; bizler İstanbul’dan bir grup öğretmeniz. 1 Mayıs’a yaklaşırken duygularımızı siz işçi kardeşlerimizle paylaşmak istedik. Öncelikle her sene olduğu gibi bu sene de 1 Mayıs coşkusunu haftalar, aylar öncesinden hissetmeye başladık. O...
- Öz Gıda-İş Sendikasında örgütlü işçilerin 7 Marttan beri grevde olduğu Abalıoğlu Lezita fabrikasında 16 Nisanda jandarma işçileri ve sendikacıları darp etti ve ters kelepçeyle gözaltına aldı. Yaralanan 8 işçi hastaneye kaldırıldı. İzmir Kemalpaşa’da...
- 17 Nisan Sağlıkta Şiddete Karşı Mücadele Günü kapsamında Türkiye’nin pek çok kentinde sağlık emekçileri basın açıklamaları gerçekleştirdi. 12 yıl önce Gaziantep’te görev sırasında katledilen Dr. Ersin Arslan ve sağlıkta şiddet sonucu yaşamını...
- Bursa’da faaliyet gösteren Durak Tekstil’de 6 işçi Öz İplik-İş Sendikasına üye oldukları için işten atılmış ve fabrika önünde direnişe geçmişlerdi. 6 Şubattan itibaren direnişlerine kararlı bir şekilde devam eden Durak Tekstil işçileriyle dayanışma...
- Sermaye sınıfı ve iktidar bizi bir birey, bir insan olarak değil sadece ucuz işgücü kaynağı olarak görüyor. Çok çocuk doğurmamızı, gelecek işçi kuşaklarını yetiştirmemizi beklerken, kadın istihdamını teşvik ettiklerini söylerken, doğum ve emzirme...
- Adıyaman’ın Besni ilçesinde bulunan Mega Polietilen fabrikasında 2 aylık ücretleri gasp edilen işçiler 8 Nisanda iş bırakarak direnişe başladı. 15 Nisanda BİRTEK-SEN’in çağrısıyla fabrika önünde bir dayanışma eylemi yapıldı. 5 Nisandan bu yana...
- İşçi sınıfının 8 saatlik işgünü için mücadelesinden doğan 1 Mayıs’ın 138 yıllık bir tarihi var. Kuşaklar boyunca kadın ve erkek işçiler işgününü 8 saate indirmek için mücadele ettiler ama bu mücadele işgününün kısaltılması talebiyle sınırlı kalmadı...
- Hepimiz artan hayat pahalılığından şikâyet ediyoruz. Geçimimizi sağlamakta, ay sonunu getirmekte zorlanıyoruz. Çarşı-pazarda, marketlerde hep aynı sohbeti yapıyor, aynı dertten yakınıyoruz: Hayat çok pahalı! Çoğumuz için tatil yapmak, hafta sonu...
- İsrail’in Gazze’ye saldırıları altıncı ayını geride bırakırken altı aydır meydanları dolduran İngiltereli işçi ve emekçiler “acil ve kalıcı ateşkes” ve “İsrail’e silah satışının sonlandırılması” talepleriyle bir kez daha meydanlara çıktı. 13 Nisanda...
- Otuz yıl boyunca kesintisiz çalışmış, ücreti daha cebine girmeden SGK primleri ve vergileri kesilmiş, EYT’li emekli bir işçiyim. 2024 yılı Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından emekliler yılı ilan edildi ama emekliler sefalet içinde yaşamaya mahkûm...
- Ezilenlerin safında mücadele eden, şiirlerini ve oyunlarını işçi sınıfına adayan Bertolt Brecht, “Yarının Büyüklerine Şiirler” kitabında, beşiğinin başucunda oğluna seslenen bir ananın ninnisine yer verir. Geçmişten bugüne ninniler, çocukların...
- Sevgili işçi kardeşlerim, hepinize merhaba. Bu mektubumda sizlerle sözü eğip bükmeden konuşmak ve gerçekler üzerine hasbihal etmek istiyorum. Yani gerçekleri olduğu gibi konuşalım. Biliyorum ki kursağınıza giren her lokmayı alın teriniz, elinizin...