Buradasınız
Olmaz-Olamaz, Olmamalı!
Gebze’den bir kadın metal işçisi
Kışın soğuğuyla yazın sıcağıyla imtihanı bir hayli zordur işçilerin. Makineleri için her türlü bakımı yaptıran, paralar döken patronlar, sıra işçiye geldi mi kıllarını kıpırdatmazlar. Sıcaktan kavrulduğumuz bir gün, tezgâh başında müsait olanlar yanındakiyle sohbete koyulmuştu. Bir taraftan işi yetiştirmeye bir taraftan da dertlerimizi paylaşmaya çalışıyorduk. Az ötede AKP’ye oy vermiş iki işçi arkadaş sohbet ediyordu. Şöyle bir kulak misafiri oldum sohbete.
Hasan: Ya güzel kardeşim, cumhurbaşkanımız ne yapmaya çalışıyor ben anlamıyorum. Bir gün çıkıp patronlara sesleniyor; “bu işçilere biraz zam verin, daha fazla işçi alın” diyor, başka bir gün çıkıp “biz OHAL’i sizin için uzatıyoruz. Grev yapamıyor işçiler, nerede grev olsa OHAL ile anında müdahale ediyoruz” diyor. Sizin zorunuza gitmedi mi bu? Ben AKP kurulduğu günden beri oy veriyorum, destekliyorum. Ama bütün bunlar kanıma dokunuyor. Sence de bir acayiplik yok mu bu işte?
Mehmet: Abi, senin kafanı karıştırmışlar. Ne bakıyorsun bunlara, medya çarpıtıyor. Adamın koca konuşmasından bir cümleyi alıp bize sunuyorlar. Hiç öyle şey olur mu? Sayın Cumhurbaşkanımız bizzat mazlumun, ezilenin yanındadır. Milli güvenliği bozmak isteyenler, provokatörler var. Onlar grev yapan işçilerin arasına karışıyor. O yüzden greve izin verilmiyor.
Hasan: Bak kardeşim, çalıştığımız fabrikaya sendikayı getirdik. Yarın öbür gün patron sözleşmeye oturmazsa, biz de greve çıkacağız. Bana bak, biz de mi provokatörüz şimdi? Bizim grevimiz Türkiye’nin milli güvenliğini mi bozacak? Bizler vergisini veren, askerliğini yapan, 15 Temmuzda vatan için sokaklara dökülen insanlar değil miyiz? Bu fabrikadaki hemen herkes birbirini tanıyor. Herkes ekmek davasında değil mi burada? Aramızda yabancı kimse yok. Grev bizim anayasal hakkımız. Peki, biz anayasal hakkımızı kullanıp greve çıkarsak, o zaman hükümet bizim grevimizi yasaklayacak mı? Cumhurbaşkanımız bizim gibi mazlumların yanındaysa neden patronlarla bir olup ekmek davamızı engelliyor? Ben sabah akşam bunları düşünüyorum. Partiye oy vermek başka! Ama bu da ekmek davası, hak davası... Ben artık bir şeyleri ciddi ciddi sorguluyorum. Ortada dönen garipliği sen de görmeye başlarsan iyi edersin güzel kardeşim.
Mehmet: Iııııııı, şeyyyyyy, yaniiiii… Yok yok abi, senin kafanı karıştırmışlar. Beynini yıkamışlar. Öyle şey olur mu hiç? Yok ya olmaz, olamaz, olmamalı.
Bu sohbet gösteriyor ki AKP’ye oy vermiş işçi arkadaşlarımız bir şeyleri sorguluyorlar. İşçilerin hangi partiye oy verdiğini kafamıza çok takmamalıyız. Önemli olan sınıf çıkarından bakıp sorgulayıp sorgulamadığıdır. Bu sorgulamayı sonuna kadar götürme inadı, dirayeti ve vicdanı olup olmadığıdır. Sermaye partilerine oy veren işçiler, günü geldiğinde mücadeleye atılır ve gerçekleri görmeye başlar. Hele de konu, işçilerin en önemli mücadele aracı olan grevin yasaklanmasıysa. Biz grev hakkımızdan vazgeçersek patronlar karşısında bir adım gerilemiş oluruz. Oysa amacımız mücadelemizi hep bir adım ileriye götürmektir. Asla geri adım atamayız.
Grev Yasaklarına Hayır!
Elleri Var Özgürlüğün
Son Eklenenler
- 17 Nisan Sağlıkta Şiddete Karşı Mücadele Günü kapsamında Türkiye’nin pek çok kentinde sağlık emekçileri basın açıklamaları gerçekleştirdi. 12 yıl önce Gaziantep’te görev sırasında katledilen Dr. Ersin Arslan ve sağlıkta şiddet sonucu yaşamını...
- Bursa’da faaliyet gösteren Durak Tekstil’de 6 işçi Öz İplik-İş Sendikasına üye oldukları için işten atılmış ve fabrika önünde direnişe geçmişlerdi. 6 Şubattan itibaren direnişlerine kararlı bir şekilde devam eden Durak Tekstil işçileriyle dayanışma...
- Sermaye sınıfı ve iktidar bizi bir birey, bir insan olarak değil sadece ucuz işgücü kaynağı olarak görüyor. Çok çocuk doğurmamızı, gelecek işçi kuşaklarını yetiştirmemizi beklerken, kadın istihdamını teşvik ettiklerini söylerken, doğum ve emzirme...
- Adıyaman’ın Besni ilçesinde bulunan Mega Polietilen fabrikasında 2 aylık ücretleri gasp edilen işçiler 8 Nisanda iş bırakarak direnişe başladı. 15 Nisanda BİRTEK-SEN’in çağrısıyla fabrika önünde bir dayanışma eylemi yapıldı. 5 Nisandan bu yana...
- İşçi sınıfının 8 saatlik işgünü için mücadelesinden doğan 1 Mayıs’ın 138 yıllık bir tarihi var. Kuşaklar boyunca kadın ve erkek işçiler işgününü 8 saate indirmek için mücadele ettiler ama bu mücadele işgününün kısaltılması talebiyle sınırlı kalmadı...
- Hepimiz artan hayat pahalılığından şikâyet ediyoruz. Geçimimizi sağlamakta, ay sonunu getirmekte zorlanıyoruz. Çarşı-pazarda, marketlerde hep aynı sohbeti yapıyor, aynı dertten yakınıyoruz: Hayat çok pahalı! Çoğumuz için tatil yapmak, hafta sonu...
- İsrail’in Gazze’ye saldırıları altıncı ayını geride bırakırken altı aydır meydanları dolduran İngiltereli işçi ve emekçiler “acil ve kalıcı ateşkes” ve “İsrail’e silah satışının sonlandırılması” talepleriyle bir kez daha meydanlara çıktı. 13 Nisanda...
- Otuz yıl boyunca kesintisiz çalışmış, ücreti daha cebine girmeden SGK primleri ve vergileri kesilmiş, EYT’li emekli bir işçiyim. 2024 yılı Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından emekliler yılı ilan edildi ama emekliler sefalet içinde yaşamaya mahkûm...
- Ezilenlerin safında mücadele eden, şiirlerini ve oyunlarını işçi sınıfına adayan Bertolt Brecht, “Yarının Büyüklerine Şiirler” kitabında, beşiğinin başucunda oğluna seslenen bir ananın ninnisine yer verir. Geçmişten bugüne ninniler, çocukların...
- Sevgili işçi kardeşlerim, hepinize merhaba. Bu mektubumda sizlerle sözü eğip bükmeden konuşmak ve gerçekler üzerine hasbihal etmek istiyorum. Yani gerçekleri olduğu gibi konuşalım. Biliyorum ki kursağınıza giren her lokmayı alın teriniz, elinizin...
- Adnan Yücel, Yeryüzü Aşkın Yüzü Oluncaya Dek şiirinde “saraylar, saltanatlar çöker, kan susar bir gün, zulüm biter” der. Yeryüzünde “aşkın” yani özgürlüğün, barışın, mutluluğun hâkim olacağı günler için ve o günlere kadar mücadelenin devam edeceğini...
- Bugün dünyanın pek çok yerinde savaş naraları yankılanıyor. Filistin, Ukrayna, Suriye, Lübnan, Yemen ve daha birçok ülkede emperyalist savaşların getirdiği yıkımlara, acılara, ölümlere tanık oluyoruz. Şimdilik televizyon ekranlarında, gazetelerde...
- Portekizli yazar Jose Saramago “Körlük” romanında toplumsal körlüğü, bu kitabın devamı olan “Görmek” romanında ise ezilenler gerçekleri görmeye başladıklarında neler olduğunu anlatır. “Körlük” romanı 1933-1974 yılları arasında Portekiz’de hüküm...