Geçtiğimiz haftalarda herkesin dilinde “Evet mi, Hayır mı?” sorusu dolaşıyordu. Biz de işyerinde arkadaşlarla referandum üzerine bol bol konuşup, tartıştık. Bizim ekibin hepsi genç işçilerden oluşuyor ve hepimiz Hayır diyeceğimizi söylemiştik. Bir gün telefonum çaldı. Arayan aynı firmanın başka bir işyerinde çalışan arkadaşımdı. Telefonu açar açmaz “sakın kimseye Hayır diyeceğini söyleme” dedi. Biraz konuştuktan sonra müdürlerin kontrole geldiğini, bütün ekibe tek tek sen ne oy vereceksin diye soru sorduğunu söyledi. Bizimkiler cevap vermeyip geçiştirmişler. Tabii müdürler de anlamışlar gerçeği. “Eğer sandıktan evet çıkmazsa muhasebeye uğrarsınız” diyerek açık açık işçileri tehdit etmişler. Bunun üzerine arkadaşım da bize bu durumu haber vermek için aramış.
Bizim çalıştığımız yerde de her hafta müdürlerle toplantı yapılıyor. Yine o hafta da toplantı oldu. İşimiz ile hiçbir alakası olmadığı halde konu nasıl olduysa referanduma geliverdi. “Eee siz ne diyorsunuz referandumda?” diye laf attılar. Hiçbirimizden ses çıkmadı. Bu sefer taşeron patronuna dönüp “senin ekipte çok hayırcı var, bütün ekibi toplayalım da bir toplantı yapalım” diyerek tehditlere başladılar. Bize de dönüp hepimizden fotoğraf istediklerini söylediler. Neymiş elimize imza atacaklarmış biz de referandumda oy pusulasına mühür basarken fotoğraf çekip onlara gösterecekmişiz. Bu isteklerinin devamında da “yoksa bu ay maaşı unutun” diyerek pis pis güldüler. Oysa ortadaki komik olan tek şey kendi yaptıklarıydı. O kadar çok korkuyorlar ki üzerimizde baskı kurarak bize istediklerini yaptırabileceklerini sanıyorlar. Ama çok yanılıyorlar. Onlar tehditler savurmaya devam ederken biz sandığa gidip “HAYIR” dedik bile. Ve bundan sonra da biz işçilere yönelik her türlü saldırıya “HAYIR!” demeye devam edeceğiz.
Öfkemizi 1 Mayıs alanlarına da taşıdık. Bütün baskılara, yasaklara rağmen yine 1 Mayıs’ta haykırdık; bizi yıldıramazsınız, bu sömürü düzeni son bulana kadar mücadeleye devam!