Bundan tam iki yıl önce dünyanın en feci işçi katliamlarından biri olarak tarihe geçti Soma. Ardından Ermenek geldi. Aradan geçen zaman zarfında iş cinayetlerini azaltmak için ne önlem alındı ne de onlarca işçiyi ölüme gönderenlerden hesap soruldu. Bunun bir sonucu olarak işçi katliamları devam etti.
17 Kasımda Siirt’in Şirvan ilçesinde, Ciner Holding’e bağlı Park Elektrik A.Ş. tarafından işletilen bakır madeninde meydana gelen göçükte, 16 işçi göçük altında kalarak can verdi. İşçilerin bazılarının ise henüz cansız bedenlerine ulaşılabilmiş değil. Gerek valilikten, gerek hükümetten ve gerekse işveren tarafından “kazanın” heyelandan dolayı meydana geldiği yönünde açıklamalar yapıldı. Göçüğün meydana geldiği bölgede araştırma yapan mimar ve mühendislerin yayınladığı raporsa, 16 işçinin 1 milyon tonluk göçüğün altında kalmasının nedeninin heyelan değil ihmaller zinciri olduğunu gözler önüne seriyor.
Raporda meydana gelen şev kayması ile ilgili bilgiler, kaymanın asıl nedenini anlamak açısından yeterli veri sunuyor. “Aşırı denilen yağışların ocağın başka bir tarafına en ufak bir zarar vermeksizin, bizzat kazı çalışmalarının olduğu kesimde meydana gelmiş olması, başlı başına, şev kaymasının yağışa bağlı gelişmediğini gösterdiği gibi, neden meydana gelmiş olabileceği konusunda da çok açık ipuçları vermektedir. Şev kaymasının meydana geldiği gün (kaymadan kabaca 4-5 saat önce) patlatma yapıldığı da ayrıca belirtilmelidir.” Yoğun yağmura bağlanan göçük esnasında ne kadar yağmur yağdığını araştıran ekip, yağan yağmurun ancak 10-15 cm kalınlığındaki bir toprağı dahi zor ıslatabileceği sonucuna ulaşarak, şev kaymasının asıl nedeninin yağmur olmadığı sonucuna varmıştır. Ayrıca kayma yaşanmadan önce meydana gelen çatlaklar durumun habercisi olmasına rağmen, görmezden gelinmiş hatta iddialara göre sürekli olarak bu çatlaklar kille kapatılmıştır.
Şirketin gerekli güvenlik önlemlerini almayarak ölüme gönderdiği yalnızca Şirvan’daki işçiler değildir. Bu konuda sicili oldukça kirli olan Ciner Holding’e bağlı Park Elektrik’e ait Afşin-Elbistan Çöllolar maden Ocağında 2011 yılında yine göçük meydana gelmiş ve 11 işçi göçük altında kalarak can vermişti. 9 işçinin bedeniyse hâlâ göçüğün olduğu maden sahasında bulunuyor.
Şirvan’da meydana gelen faciadan sonra yaşanalar da oldukça düşündürücüdür. Şirket, arama kurtarma işlemlerinde en ufak bir sorumluk üstlenmemiş, AFAD’sa güvenli olmadığı gerekçesi ile herhangi bir çalışma başlatmamıştır. Şirket yönetimi ve AFAD’ın bu insanlık dışı tutumları üzerine işçiler, arkadaşlarını kurtarmaya çalışmış, arkadaşlarının cansız bedenlerine ulaştıktan sonra AFAD’ın arama çalışmalarına dâhil olduğunu belirtmişlerdir. İş makineleriyle arkadaşlarını bulmaya çalışan işçilere şirket tarafından sorumluluğun kendilerine ait olduğuna dair kâğıt imzalatılması, işçilerden arama esnasında çıkan toprağı maden alanının dışına taşımalarının istenmesi de cabasıdır.
Bu süreçte medyanın gösterdiği ikiyüzlü tutum da unutulmamalı. Burjuva medya Şirvan’ı adeta yok saymış ve üç maymunu oynamıştır. Facianın yaşandığı bölgeye gelen hükümet yeklilerine tepki gösteren acılı aileler de karga tulumba gözaltıyla polis şiddetinden paylarına düşeni aldılar.
Raporların sunduğu bilgiler gösteriyor ki 16 işçinin böylesi bir faciayla katledilmesinin en büyük nedeni iş güvenliği önlemlerinin alınmamasıdır. Saymakla bitmeyecek ihmaller zinciridir. İşçi sağlığı ve güvenliği konusunda gerekli önlemlerin alınmadığı madende çalışan 800 işçi, iş güvencesinden yoksun 4 ayrı taşeron şirkete bağlı olarak çalıştırılıyor.
Şirvan’da meydana gelen felaketin tek sorumlusu Ciner Holding değildir kuşkusuz. İşçilerin kazanılmış haklarına her fırsatta saldıran, taşeronluk belası yetmezmiş gibi kiralık işçiliği yasalaştırarak patronların bir dediğini iki etmeyen hükümet yetkilileri de patronların suç ortağıdır. Dünyada ve Avrupa’da iş kazaları konusunda ilk sıralarda yer alan Türkiye’de iş kazaları ve iş cinayetlerini engellemek için gerekli adımlar atılmıyor. İşçileri ölüme gönderen patronlar cezalandırılmak, yargılanmak bir yana yeni ihaleler verilerek adeta ödüllendiriliyorlar.
Uzun çalışma saatleri, güvencesizlik, taşeron çalışma, kiralık işçilik, düşük ücretler gibi iş kazaları da işçilerin en yakıcı sorunları arasında yer alıyor. Her ay 150’den fazla işçinin patronların kâr hırsının kurbanı olduğu bu topraklarda, patronlar ve hükümet yetkilileri “kader”, “fıtrat” diyerek işçi ölümlerini engellenemezmiş gibi gösterip sorumluluklarından kurtulmaya çalışıyorlar. Oysa biliyoruz ki işçi ölümleri kader değil, cinayettir. Failleri de bellidir. Ancak birlik olan, birlikte hareket eden işçi sınıfı bunun hesabını sorabilir.