Günün ilk saatlerinden gecenin kör karanlığına dek çalışıyoruz. Gözlerimizdeki fer sönerken elimize geçen para açlık sınırından yoksulluk sınırına terfi etmemize bile yetmiyor. Çalışma koşullarının giderek kötüleşmesiyle iş güvenliği önlemlerinin ihmal edilmesi birleşince, iş kazalarında her yıl dünya rekorunu zorluyoruz. Taşeronlaştırma illeti tüm fabrikalara yayılırken, sendikasızlaştırma, haksızlık, hukuksuzluk dört bir yanda kol geziyor.
Hakkını arayan işçilerin üretimden gelen güçlerini kullanmaları engelleniyor, grevleri yasaklanıyor. Bir yandan milyonlarca işçinin sırtında işsizlik kırbacı şaklatıyor, bir yandan da işsizlik fonunu talan ediyorlar. Kölelik büroları eliyle işçileri sömürebildikleri kadar sömürüyorlar. Ancak yetmiyor onlara, ne olursa olsun durmuyorlar, doymuyorlar. Biz bundan daha kötüsü olmaz artık dedikçe, örgütsüzlüğümüzü fırsat bilen patronlar ve hükümet, çalışma hayatını bizim için cehenneme kendileri için dikensiz gül bahçesine çeviriyorlar.
Kıdem tazminatının fona devredilmesini yasalaştıracak tasarı, patronların ve hükümetin gündeminden yıllardır düşmüyor. Patronlar, yük olarak gördükleri kıdem tazminatından kurtulur kurtulmaz, istedikleri zaman istedikleri işçiyi kolayca işten atmanın yolunu döşüyorlar. Türkiye’deki mevcut yasalar ve işsizlik göz önüne alındığında, kıdem tazminatı bizim için hayati bir güvencedir. Kıdem tazminatı güvencesi, hem kolayca işten atılmamıza engel olur, hem de iş bulana kadar geçimimizi sağlamamızı ve ailemizin geleceğini korumamızı sağlar.
Patronların yük olarak gördüğü, pranga diye tabir ettiği kıdem tazminatı hakkımız, bizler için iş güvencesidir. Bundan daha kötüsü olmaz artık dedikçe olanlar ortada. Saldırılara bir yenisi daha ekleniyor, işçilerin çalışma ve yaşam koşulları giderek kötüleşiyor. Patronların bizleri kullanıp kolayca fırlatıp atmalarına izin verecek miyiz? İzin verecek miyiz iş güvencemizin elimizden alınmasına? Geleceğimizin ellerimizden çalınmasına izin verecek miyiz?