Bir süredir konuşulan erken seçim neredeyse geldi çattı. Siyasi partilerin vaatleri, yürüttükleri seçim kampanyaları aralıksız devam ediyor. Diğer taraftan da işçilerin yaşadığı sorunlar katmerlenerek devam ediyor. Artan işsizlik, ağır çalışma koşulları, sendikalaşmanın önündeki engeller, iş cinayetleri ve geçim zorluğu onları “büyüyen, güçlü Türkiye” söylemini sorgulayacak duruma getiriyor. Bazı noktalarda “yeter artık, tamam” dedirtiyor. Benim de çalıştığım metal fabrikasından yansıyanlar şöyle:
Ahmet ağabey: Ben bu fabrikaya 2002’de girdim. O zamanlar asgari ücret 184 lira idi. Dolar 1,69 civarındaydı. Kendi yağımızda kavruluyor, bazen fazla mesailere kalıyorduk. Ufaktan da olsa o ay için elimiz biraz rahatlıyordu. Hükümet yeniydi ve umut vaat ediyordu. Bizler de inanıyorduk. Büyürse ülkemiz, gelişirse, bize de elbet verilir bir pay. Bunun hayaliyle yıllarca çalıştım, didindim. Ben de oy verdim hükümete, hem de defalarca. Şimdi bakıyorum yıl olmuş 2018, asgari ücret 1603 lira ve dolar 4,75 benim ödediğim ev kirası 800 lira. Ben hesaplayamadım büyüyen, gelişen Türkiye’den benim payıma düşeni. Çünkü yok öyle bir pay ortada. Var ise kim aldı? Asgari ücretin neresinde bu pay? Ben niye göremiyorum? Hesabınız kuvvetliyse bir de siz deneyin. Bunca yıldır gördüğüm şey şu; kandırılıyoruz, kullanılıyoruz. Her şeyden evvel yok sayılıyoruz! Oysa biziz üreten, alın teri döken bunu bize reva görenlere söylüyorum: “Artık Yeter, Tamam!”
Salih ağabey: 11 yıldır metal işçisiyim. İş kazası da geçirdim, meslek hastalığına da yakalandım. Sendikalaşmak istediğimiz için arkadaşlarımla birlikte işten de atıldık, dayak da yedik. Varın siz söyleyin; benim hakkımı patrondan kendisi sormayan, ben sormaya çalıştıkça önümde engel teşkil eden, eskiden kazanılmış hakkım olan kıdem tazminatını defalarca gasp etmeye girişenlere ben nasıl oy verebilirim? Bu yüzden söylüyorum. Sizler de güç katın bu sesi yükseltelim: “Artık Yeter, Tamam!”
Nurcan abla: Uzun yıllardır süren işçilik hayatımda gördüklerim, benim hangi sınıftan olduğumu, kiminle nasıl mücadele etmek gerektiğini kavramamı sağladı. Kadınların çalışma koşulları, toplum içindeki statüleri, hep erkeğe göre bir adım geriden gelmekle sınırlı kalıyor. Oysa bizler de üreteniz, hayatı var edenleriz, erkek işçi kardeşlerimizle birlikte. Greve de beraber çıkarız, fabrika içinde de beraber çalışırız. Aynı sofrada yemek yeriz. Ortaktır sevincimiz, kederimiz. Biz kadın emekçileri yok sayan, üç beş çocuk siparişi verip eve mahkûm etmek isteyen, her anlamda gelişmemizin önünü kapatan ve kadına yönelik şiddeti körükleyen, cinayetlerin üstünü örten, meşru göstermeye çalışan tepedekilere, bütün ezilen, emeği yok sayılan kadınlar adına sesleniyorum: “Artık Yeter, Tamam!”
Biz biliyoruz ki işçi sınıfı kadınıyla erkeğiyle bir bütün, kocaman ve güçlü bir sınıftır. Ve bunun bilincinde olduğu sürece de birlikte mücadele ederek kazanacaktır. Yeter ki doğru safta örgütlenmeyi ve mücadele etmeyi bilsin! O zaman yıkılacaktır haramilerin saltanatı. Bu yüzden bu kadar güçlü çıkıyor ağzımızdan: “ARTIK YETER, TAMAM!”