İlkokulda başlayan meslek tercihleri yaş ilerledikçe çocuksuluktan çıkar ve ayaklarımız biraz daha yere basmaya başlar. Büyüdükçe, gideceğimiz ya da varmak istediğimiz yerin ve idealin hayatın gerçekliğinden uzak olduğunu görürüz. İdeallerimize ulaşmanın mümkün olmadığını gördüğümüz gibi, tecrübesiz ve genç bir işçi olarak başlarız işçiliğe. Tabi şanslı isek… Şanslı isek diyorum çünkü zaman ülkede işsizliğin arttığı, ekonominin krizle sarsıldığı bir zaman.
Bir sene ya da belki inadından ikinci seneyi devirmiş olsun yine fark etmiyor. İşsizsin arkadaş! Umut ettiğin meslek ve hayat iş bulup herhangi bir yerde çalışmakla toz olup gidiyor.
Gençlik hızlı bir serüven gibi akıp gidiyor. Umutsuzluk hastalığının kırıcı etkisi altında yaşama tutunmaya çalışanlar ya da tutunamayanlar kervanı büyüyor. “Böyle gelmiş böyle gider” deyişi babadan kalan bir miras gibi sahipleniliyor. İşsizlik ve onun getirdiği ağır tablolar gencin tüm zihnini kaplıyor.
Geleceği ve hayatımızı çekilmez bir hale sokan, dünyayı yerle bir edip göçlere ve insan kıyımına sebep olan kapitalist sömürü sistemi bizlere hiçbir şey vaat etmiyor, edemez.
Geleceğe sahip çıkması gereken biz gençler bu sistemin pisliklerine boyun eğmemeliyiz. Yaşadığımız an ve geleceğimiz hakkında kendi sözümüz ve kavgamız olmalıdır. Kurtuluşumuz kendi ellerimizde ve bunu yaratmak için dayanışma ve mücadele tek ve nihai zorunlu yoldur. Saflar bizimdir, sen de katıl kavgaya…