Sanat kimi zaman yaşama bir şeyler katar, kimi zaman da yaşam sanata bir şeyler katar. Aslında ne sanatı yaşamdan ne de yaşamı sanattan ayrı düşünebiliriz. Çünkü ikisi birlikte, birbiriyle yoğrulduğu zaman güzeldir. Bazen öyle bir an yaşarız ki sanatın içinde işte bu biziz deriz, bu bizim hayatımız, bunlar bizim yaşadıklarımız deriz. Acılarımız, mutluluklarımız, yani o an biz sanatın içindeyizdir.
Geçtiğimiz günlerde izlediğim UİD-DER işçi tiyatrosunda da aslında buna benzer duyguları yaşadım. Tıpkı yukarda da anlattığım gibi sanki sahnede olan da, izleyen de, yani her şeyiyle oyunun içinde olan bizdik.
Bütün zorluklara rağmen işçilerin kendi örgütledikleri, kendi sıkıntılarını anlattıkları, kendi acılarını paylaştıkları oyunlar izledik. Yoğun çalışma koşullarına, tüm zorluklara rağmen başka bir tiyatronun, başka bir sanatın mümkün olabileceğini de gördük aslında. İzlediğimiz tüm oyunlarda kimi zaman güldük, kimi zaman hüzünlendik, kimi zaman da derinlemesine düşündük ve sorguladık doğru bellediklerimizi. Tıpkı “Tersanede Ölüm Var” adlı oyunda olduğu gibi hem hüzünlendik hem de sorguladık adaletsizlikleri. Örgütsüzlüğün işçilerin yaşamına mal olduğu bir kez daha karşımıza çıktı tiyatro sahnesinde. İşyerlerinde örgütsüzlüğün ne kadar kötü sonuçlar doğurduğunu, ölümlere yol açtığını bir kez daha gördük.
UİD-DER işçi tiyatrosu tüm bunlara rağmen, yaşadıklarımızı bize tiyatro sahnesinden gösterdi bir kez daha, örgütlü bir tiyatronun mümkün olduğunu ve nasıl güzellikler ortaya çıktığını da gördük. Aslında sanatın da değişebilir ve değiştirilebilir olduğunu gördük. Yaşanılan tüm acılara, tüm sıkıntılara, tüm örgütsüz koşulara rağmen yine de başka bir tiyatronun, başka bir hayatın, başka bir dünyanın mümkün olabileceğini de gördük.
Evet başka bir dünya mümkün dostlar; eğer örgütlü ve güçlü olursak.
Örgütlüysek her şeyiz, örgütsüzsek hiçbir şey!