Durakta otobüs bekliyorum. İki yolun ortasındaki çiçekleri sulayan fıskiyeler açık. Başında şapka, üzerinde belediyenin logosu olan epeyce büyük bir iş montu, pantolonunun paçaları çorabın içinde, ayakkabıları üzerinden kamyon geçmiş kurbağa gibi ezik. Yaşı 60-65 gibi görünüyor. Elinde uzun bir sopa, arada bir saatine bakıyor. Sanki geçmişten çok uzak bir yolculuktan gelip, geleceğe doğru gidiyor gibi göründü bana. Fıskiyelerin açık kalma süresini kolluyor. Uzaktan “kolay gelsin” dedim. Çalışanları gördüğümde, uzaktan bir yerlerden Hasan Hüseyin çıkıp “sende iş yok be kardeşim” demesin diye selamsız geçmem. Selamlaştığım çalışanların çoğuyla kısacık da olsa bir sohbet ederiz.
Yanıma geldi. “Selamünaleyküm ağa” dedi. “Aleykümselâm Âdem Baba, emme ağası fazla oldu” dedim. “Adımı nerden bildin?” diye sordu. “Valla adını bildiğim yok. Biraz da omuzlarının düşüklüğünden, yüzündeki çizgilerden birine benzettim. O şimdi aramızda değil. Adı Orhan Kemal, biz işçilere, çok çalışıp az yiyenlere, yani hepimize ‘Âdem Babalar’ derdi” dedim. “O neciymiş?” diye sordu. “O da Âdem Babalardan biriydi. Bizden tek farkı, hem senin benim gibi çalıştı, hem de hepimizin hikâyelerini yazdı. Tek sevmediği, ağalar, beylerdi” dedim. Biraz düşündü, saatine baktı. “Ha sen ondan ağa işine biraz bozuldun. Âdem Baba ha? Güzelmiş ya” dedi.
“Belediyede mi çalışıyorsun” diye sordum. Çoğu beyazlamış kaşlarının altında çukura kaçmış, ufalmış gözlerin biri bende, diğeri yolun ortasındaki fıskiyelerde. “Belediyede, 6 aylık sözleşmeli. O baştan ta öbür başa kadar sulayacağım. İşim akşama zor bitiyor” dedi. “Emekli misin?” diye sordum. “Emekliyim, temizlik firmasından üç ay önce emekli oldum. 1100 lira maaş bağlandı.” “Çalıştığın işte aldığın maaş ne kadar?” diye sordum. “1800 lira maaş veriyorlar. Ama iş 6 ay sürüyor” dedi. “Yaş kaç, Âdem Baba?” diye sordum. “Yaş 64. Sigorta girişim geç oldu. Emekli olmak için çok çalıştım, çok. Anamı ağlattı temizlik firması. Sözde emekli oldum. 1100 lira maaş veriyor devlet” diye sitem etti. “Çocuk var mı?” diye sordum. “Üç çocuk var. Küçüğü işsiz. Buraya da emekli aldıkları için almadılar. Arıyor. İş var diyorlar. Var da almıyorlar işte” dedi. Sonra, “bu parayla tatile gideyim desen, gidemezsin. Gezeyim desen, gezemezsin, oturup yiyeyim desen yiyemezsin” dedi. “Peki, ne zaman yaşayacak Âdem Babalar?” dedim. Elinde taşıdığı sopayı baston gibi kullanarak fıskiyeleri kapatmaya doğru yürüdü. Çiçeklerin arasından, “ne zaman yaşayacağım biliyor musun? Ölünce mezarda” dedi. Başka nasıl olacak ki?” dedi. Ben de bağırarak “yazar, ‘Âdem Babalar birleşirse değişir her şey’ diyor son sözünde” dedim. Benim otobüs geliyordu. El salladım. Epey uzaklaşmıştı. İki elini ağzına siper ederek, “ben sevdim o Âdem Babayı” dedi, el sallayarak.