Öğretmenlik mesleği fedakârlık isteyen bir meslektir. Aylarca ya da yıllarca atanmak için didinip durmuşsundur… Sınavı kazanabilmek için dershanelere gidip gelirsin geçen zamanın farkına varmadan. Yılların su gibi geçtiğini bilerek atanmayı beklersin. Atanma hayalleri kurarsın, umutlarını paylaşırsın arkadaşlarınla. Gelecekte neler yapacağını anlatırsın. Sürekli ailenden, komşundan, eş dosttan gelen “atandın mı, ne zaman öğretmen olacaksın?” gibi sorulara maruz kalırsın. Bıkmışsındır artık sorulara cevap vermekten. Tak etmiştir canına. Yaşamında uğraştığın psikolojik sorunlar da cabası. Çevrene bakmışsındır ki atanmayan öğretmen sayısı olmuştur yarım milyon! Bakanlık, “başka iş yapın” diye yol gösterir pervasızca. Seni öğretmen olarak görmez ve kabul etmezler... Bu da ayrı bir dert ya, neyse. Atanmayan öğretmen sayısı her yıl artmaya devam ediyordur. Aralarında 10 yıldır atanmayan öğretmenler bile vardır. Atandın diyelim, öyle istediğin yere atanma şansın da yok. Senin ücra köy okullarına atamanı yaparlar. Şark görevini tamamlarsın.
Baktık ki atanmamışız, ne de olsa yaşam devam ediyor. İş aş lazım. Ekmek parası uğruna vermişiz kendimizi gri fabrika kuytularına. Tıpkı ataması yapılmayan sosyal bilgiler öğretmeni Hasan Songur gibi. Dedik ya ekmek parası. Bir de üstüne borç biriktirmişiz, cep telefonu taksitini ödememiz gerekiyor, çalışmamız gerekiyor. Patronların iş güvenliği önlemlerini hiçe saydığı, iş güvenliği eğitiminin verilmediği bir ortamda çalışıyorsun. Makine durursa eğer patronun kârının büyümesine engel olursun. Herhangi bir deneyimin yok. Geçmişsindir makine başına. Enjeksiyon makinesine düşen parçayı almak isterken pistonların kapanmasıyla oracıkta iş cinayeti kurbanı oluyorsun. Daha 25 yaşlarında olan genç öğretmen, Manisa plastik sanayisinde 20 gündür işçi olarak çalışıyordu. Ataması yapılmadığı için ücretli öğretmenlik de yapmıştı. Üstelik ücretli öğretmenlikten önce çalıştığı fabrikanın FETÖ ile bağlantısı olduğu gerekçesiyle ücretli öğretmenlikten de atılmıştı.
Kârına kâr katmak isteyen patron için ne kadar düşük ücrete ne kadar çok çalışılırsa o kadar iyidir. Patronlar daha çok kâr etme peşindedirler. İş kazaları umurlarında değildir. Oysa iş kazalarının önlemlerini almak patronların sorumluluğundadır. İşçiler mücadelede birleşmedikçe ve hükümet denetim ve yaptırım uygulamadıkça işçilerin iş kazalarında ölümleri devam edecektir. Öğretmenlerin de kendilerinin bir eğitim işçisi olduklarının farkına vararak, sınıf mücadelesindeki yerini bilerek mücadeleye atılmaları gerekir.