Merhaba dostlar. Ben işçilik hayatına başladığımdan beri vardiyalı çalışıyorum. Kimi zaman 12 saat, kimi zaman 16 saatlik yoğun tempoya ve vardiya sisteminin bitmek bilmeyen kısır döngüsüne hiçbir zaman alışamayan işçilerden biriyim.
Aynı fabrikada çalıştığım işçi arkadaşlarımdan biriyle vardiyalar üzerine yaptığımız bir sohbette, arkadaşım 08.00-16.00 vardiyasını sevmediğini sabahın köründe uyanmanın çok zor olduğunu söyledi. Ben de gece vardiyasını sevmediğimi ve gece vardiyasında çalıştığım zaman kendimi sürekli yorgun ve keyifsiz hissettiğimi söyledim. O da hak verdi. 16.00-24.00 vardiyasını da hiç sevmediğini ve akşam çocuğuyla, ailesiyle vakit geçiremediğinden yakındı. Sonra birbirimize baktık ve dedik ki “galiba biz hiçbir vardiyayı sevmiyoruz.” Her hafta değişen bir tempoya ayak uydurmak, her hafta yemek saatinin, uyku saatinin değişmesi, kuşkusuz ki hem sağlığımız açısından hem de ruhsal açıdan biz işçilere pek çok zarar veriyor. Örneğin yapılan araştırmalara göre gece vardiyalarında çalışan kadın işçilerin diğer kadınlara oranla meme kanserine, erkeklerinse ise prostat kanserine yakalanma riskinin çok daha fazla olduğu tespit edildi.
Dünya Sağlık Örgütü’nün (WHO) kanser kolu, Uluslararası Kanser Araştırmaları Ajansı (UKAA) tarafından yapılan araştırmalarda hem gece hem de gündüz çalışmanın insan sağlığını daha çok tehdit ettiği vurgulandı. En büyük sorunun vücut saatini sürekli yeniden başlatmak olduğu, vücudun doğal ritminin bozulmasının pek çok hastalığa davetiye çıkardığı açıklanıyor. Yeterince uyuyamamak vücudu bitkin düşürüyor. Güçsüz kalan vücut hasatlıklara karşı savunmasız kalıyor. Tüm bunların dışında bir de işe adapte olamama, uyum sağlayamama, uzun ve yorucu mesai saatleri, beraberinde gelen iş kazaları ile işçiyi tüketen cendere daha da büyüyor.
Patronların kâr hırsı biz işçileri öldürüyor. Bu kimi zaman bir anda olup bitiyor. Kimi zaman da bizlere dayattıkları insan doğasına aykırı olan icatları, vardiya sistemleri ile ağır ağır, yavaş yavaş öldürüyorlar. Bizlerin kuytu fabrika köşelerinde uzun ve yorucu mesailerde ömrümüz tükenirken, patronlar kârlarını büyütmenin arzusuyla yanıp tutuşuyorlar. Bazen düşünüyorum, “biz bu dünyaya sadece çalışmak, hizmet etmek, patronlarımızı daha zengin etmek için mi geldik?” Hayır! Bunu tersine çevirmek ve insanca yaşamdan payımızı almak bizim en doğal hakkımızdır. Bunun için de bir araya gelmeli, artık yeter demeliyiz.