İş çıkışı bir arkadaşımla Gebze meydanında buluşup bir çay içelim diye sözleşmiştik. Servisten inince meydanda bir bankta arkadaşımı beklemeye, beklerken etrafa bakınmaya başladım. Yine benim geldiğim servis güzergâhından başka bir işyerinden işçiler, hararetli bir şekilde el kol hareketleri yaparak benim olduğum yere doğru geliyorlardı. Belli ki konuştukları önemli bir konuydu.
Onlar da tesadüfen yakınımdaki bir bankta soluklanıp telefondan bir şeylere bakmaya başladılar. İnsanları dinlemek huyum değildir ama konuşulanlar yakınımda, duyulacak mesafede olunca zaten ister istemez duyuyordum. Gebze koca bir sanayi bölgesi olduğu için benim duyduklarım her işçinin dert yandığı konulardan sadece bir tanesiydi. Konuşmalarının arasında “kıdem tazminatı” geçince dikkatimi çekti. İster istemez kulak kabarttım. Çünkü kıdem tazminatı beni de Türkiye’deki milyonlarca işçiyi de yakından ilgilendiriyor. İki arkadaş kafa kafaya vermiş çalıştıkları yıla göre kıdem tazminatlarını hesaplıyorlardı.
İlk işçi: Söyle bakalım kaç yıl oldu sen burada çalışalı?
İkinci işçi: 15 yıl oldu abi.
İlk işçi: Hadi be o kadar oldu mu? Yengeyi de burada mı tanıdın yoksa?
İkinci işçi: Oldu tabi, ne sandın ya. Gençliğim gitti bu fabrikada benim. Aynen çocuk olunca bırakacak yer olmadığı için o mecburen işten çıktı, ben hâlâ devam ediyorum.
İlk işçi: Demek burada evlendin, burada tükendin. Yaşlanmışsın be.
İkinci işçi: Öyle işte abi, hesabı yapalım da sonra sana bir çay ısmarlayayım. Gerçi referandum da bitti, kıdem tazminatını alabilecek miyiz bilmiyorum da, bakalım, hadi hayırlısı.
İlk işçi: Ne olacak kıdem tazminatına yahu düzenli çalışıyoruz, işte bir vukuatımız da yok Allaha şükür. Niye vermesinler?
İkinci işçi: Abi televizyonlarda bas bas bağırıyorlar kıdem tazminatı fona devredilecek diye hiç duymuyor musun? Bilmiyor musun gerçekten, dalga mı geçiyorsun benimle? Tazminatımı bana versinler fonlama işini kendime göre ben bilirim. Hani işsizlik ödeneğini alabiliyor muyuz? Benim bacanağım işsiz kaldı da üç kuruş işsizlik ödeneğini bile zar zor aldı. İşsizlik ödeneğinden yararlanmamız için bile bir sürü şart var. Yok, son 4 ay eksiksiz olacakmış falan filan. Ne yani kar kışta hasta olmayı ben mi belirliyorum. Tövbe estağfurullah, Allah’ın işine de karışıyorlar. Asgari ücret kadar bile vermiyorlar işsizlik ödeneğini sen biliyor musun?
İlk işçi: Hem bilmiyor hem bilmiyorum, yani tam değil. Ya nerden bileyim? Demek ki kulağım tıkalı yaşıyorum bunu duymadığıma göre. Gerçi sen böyle şeyleri hep okursun gazetelerden ben pek okumayı sevmem gözlerim yanıyor.
İkinci işçi: Abi sen de hesap kitap işlerinde çok iyisin Maşallahın var. Benim de matematiğim iyi değil ondan hep yuvarlak hesap yapıyorum. Küsuratlarla uğraşmıyorum…”
Konuşmaya devam etti işçiler. Arkadaşıma doğru yürürken kulağımda ses azalıyordu. Ve biz de arkadaşımla oturup çay içerken bu can yakıcı sorunlarımız üzerine sohbet ettik. Arkadaşım da çalıştığı fabrikada aynı konuların konuşulduğunu söyledi.
En önemli haklarımızdan biri daha gasp edilmek üzere. Süslemesi de “devlet fonu”. Tıpkı işsizlik sigortası fonu gibi bu da patronlara peşkeş çekilecek bir fon haline getirilecek eğer bizler karşı çıkmazsak.
O bankta konuşan işçi abilerimin dediği gibi işsizlik ödeneğini işçilere vermemek için ellerinden gelen her engeli karşımıza diken hükümet, patronlara teşvik paketlerinde sınır tanımadı. Bu da yetmedi sıra kıdem tazminatımıza geldi. Ama hiçbir şey için geç değil ve fabrikalarda, işyerlerinde haklarımıza yapılan saldırılar konuşuluyor, tartışılıyor. Bize düşen, çevremizdekilere iş güvencemiz olan kıdem tazminatımıza sahip çıkmak gerektiğini daha fazla insana anlatmak ve anlattırmaktır.