Çalıştığımız fabrikadan kadın işçilerle birlikte film izlemeye karar verdik. Film üzerinden işçi sınıfının kadınlarına dair birçok sorunu da konuştuk. Sohbetimize vesile olan Hint yapımı bir film olan Pink, Delhili 3 kadının yaşadığı taciz ve baskıları anlatıyor.
Film varlıklı sınıftan züppeler tarafından tacize uğrayan 3 kadının bu tacizcilerin yargılanması için verdiği mücadeleyi anlatıyor. Tacize uğrayıp mağdur oldukları halde bu kadınlar toplumsal ahlâk kurallarını çiğnedikleri gerekçesiyle suçlu ilan ediliyorlar. Tek suçları kendilerini korumak olan bu kadınlar karakola gidip şikâyette bulunduklarında şikâyetleri kayıt altına alınmıyor. Mücadele ettikleri her alanda, paranın, iktidarın uzandığı her yerde kapılar yüzlerine kapanıyor. Yalnız yaşadıkları için komşuları tarafından ahlâksızlıkla suçlanıyorlar. Kendi ayakları üzerinde yaşam kavgası veren bu kadınların uğradıkları iftiralar ve suçlamalar Türkiye’de yaşayan kadın işçiler olarak bizlere birçok şey hatırlattı. “Kadın tek başına yaşayamaz, kadının gece geç saatlerde dışarıda ne işi var, kadın gülemez, kahkaha atamaz, kadın sakız çiğnemez, hamile kadın sokakta gezemez, kadın şort giyemez, etek giyemez, erkeğinin sözünden dışarı çıkamaz” denilerek erkek egemen bakış açısıyla kadınların hayatına sürekli müdahale ediliyor. Türkiye’de yaşayan kadınların sorunlarına benzer pek çok yan bulduğumuz filmde kadınların yaşadıklarını izleyince öfkemiz daha fazla arttı. Filmin ardından kadınlarla çevremizde, işyerlerimizde gözlemlediğimiz ve kendimiz birebir yaşadığımız sorunları paylaştık.
Yanıbaşımda çalışan kadın işçi arkadaşlarımın fabrikada yaşadıkları tacizleri onlardan ilk defa dinliyordum. “Bu tacizler sadece cinsel anlamda değil cinsiyet ayrımından da uygulanıyor. Fabrikada kadın olduğumuz için temizlik işleri erkeklere yaptırılmıyor. ‘Kadın daha temiz yapar’ diyerek en zorlu alanlar, koskoca makinelerin üstleri biz kadınlara temizlettiriliyor” diyordu bir kadın işçi.
Biz kadınlar her alanda birçok sorun yaşıyoruz ama söyleyemiyoruz, gizliyoruz. Şiddet görüyor, katlediliyoruz. Fabrikalarda tacize uğruyoruz ama “kadın kuyruk sallamazsa erkek bir şey yapmaz” denilerek namussuz ilan ediliyoruz. Bir kadının sokak ortasında hiç tanımadığı bir erkek tarafından şort giydiği için tartaklanması müstahak görülüyor. Gece geç saatlerde sokaktaysa, “nasılsa yolludur” denilerek tacize, tecavüze uğraması normal karşılanıyor. Evet, erkek egemen zihniyetin kadına bakış açısı aynen böyle.
Peki, bu zihniyet sanki aynı kitaplardan ezberletilmiş gibi nereden pörtlüyor? Bu ülkenin başbakanı “hoşuna gitmiyorsa mırıldanabilirsin” diyerek aslında şort giyen kadının tartaklanmasına zemin yaratıyor. Ve topluma aynen şu mesajı veriyor: Kadın dediğin şort giymez, etek giyemez, gülemez, kahkaha atamaz, hamileyken sokağa çıkamaz, gece geç saatlerde dışarıda olmaz. Bu düzende emekçi kadınlar ikinci sınıf insan muamelesi görüyor. Hayatın her alanında erkek şiddetine, tacize ve cinsiyet ayrımcılığına maruz kalan kadınlar sanki bu mağduriyetin nedeni kendileriymiş gibi başlarına gelen olaylar nedeniyle ikinci kez toplum tarafından mağdur ediliyorlar.
Kadın işçi arkadaşlarımızla bu sorunları konuştuk fakat yetmez. Sorunları nasıl aşabileceğimiz üzerine sohbetimiz ilerledi. Biz kadınlara reva görülen çile dolu yaşamlarımızı ancak birlikte hareket ederek değiştirebiliriz. Kadınlar olarak mücadele etmeli ve örgütlenmeliyiz.