“Biz bir aileyiz!” Bu cümle tanıdık gelmiş olmalı hepinize! Her biriniz en az bir defa duymuştur. Ben kaç defa duyduğumu hatırlamıyorum. Çünkü birden çok patronum oldu. Bu madrabaz sınıfı sanki aynı anadan doğmuş gibiler! Birinin bildiğini hepsi biliyor! Birinin söylediğini hepsi söylüyor! Bizlere söyledikleri yalanları sıralasak buradan köye yol olur!
Mesela çok çalıştırıp az vermek için, “biz bir aileyiz!” derler. İşlerin zamanında yetişmesi için “bu cenazeyi elbirliğiyle kaldıralım!” derler. Ama en yakınımız öldüğünde bile bize izin vermezler. Hele şu “aynı gemideyiz” sözü kulağımızdan hiç eksik edilmez! Bu sözler hayatında bir kerecik olsun vapura, gemiye binmemiş işçi-emekçileri derin düşüncelere gark edecek cinsten! Titanik filmini izleyenlerin gözünde filikalarla kimlerin kurtarıldığı canlanır mutlaka. Ve içleri hınçla, öfkeyle dolar. Çok şükür artık havaalanı olmayan ilimiz kalmadı! Büyük kentlerde her dakika bir uçak kalkar. Ama uçağa hayatında bir defa olsun binememiş işçi-emekçi sayısı binebilenlerden çok fazladır. Bir akrabam geçen sene 70 yaşından sonra hayatında ilk defa uçağa binmiş. Uçak bulutların arasından giderken “bu Almanya’ya ne çok kar yağıyor” demiş oğluna. Olsun, “biz bir aileyiz”, gitmesek de, görmesek de, binmesek de, yemesek de, içmesek de, kahır çeken taraf hep biz olsak da, geminin kral dairesinde onlar gününü gün ederken biz makine dairesinde forsa olsak da “biz bir aileyiz!”
İşte bir “biz bir aileyiz!” yutturmacısı daha! Dün kardeşimin evine ziyarete gitmiştim. Eşi çalıştığı işyeriyle ilgili dert yandı. İşe börekçi olarak başladığını ve patronla anlaşmalarının böyle olduğunu söyledi. Bir günde iki işçi olarak yüzlerce tepsi börek yaptıklarını anlattı. Kendilerine verilen ayılık ücretin karşılığı 15 tepsi börek tutarındaymış. Patron peyderpey birçok işçiyi işten atmış. Yerlerine de yeni işçi almamış. Üstelik görevlerinin dışında başka bir sürü iş daha yıkmışlar işçilerin üzerine. Homurdanmaya başlayan işçileri birbirlerine karşı kışkırtmanın dozunu arttırmış patron. Bir süre de böyle yürütmüş küçük gemisini. İşçilerin homurtusu artmaya başlayınca işçileri toplayıp başlamış “biz bir aileyiz, bu ekmek teknesi benim değil sizindir. Hep birlikte kazanıyoruz. Bir aile olduğumuzu unutmayın” demiş. İşçilerden biri “geçen ay da ‘biz bir aileyiz’ dediniz. Ama 10 kişiyi işten attınız. Madem biz bir aileyiz. Neden onları işten attınız? Ben konuştuğum için gelecek ay beni de işten atarsınız. Böyle aile mi olur Cemal Bey?” demiş.
Bizim gelin hanım bunları anlattı. Sonra da “ağabey ne yapmamız lazım? Benim senemin dolmasına bir ay kaldı” dedi. Ben de “ilk önce o konuşan işçi arkadaşınıza sahip çıkmak lazım. İkincisi bir atasözünde der ki, ‘su uyur, düşman uyumaz!’ Sizin patron bütün patronlar gibi kurnaz. Sistemin kuralı ne ise ona göre davranıyor. Kendi sınıfının bilgisinden yararlanıyor. Siz de uyanık olacaksınız. Kendi sınıfınızın ihtiyacı neyi gerektiriyorsa ona göre davranacaksınız. Yani birlik olacaksınız. Bütün patronlar kendi sınıflarının çıkarlarını, analarını babalarını tanıdıkları gibi tanırlar, bilirler. Ya işçiler? İşte biz de kendi sınıfımızın mücadele tarihinden öğreneceğiz. Tarihimizde ne mücadeleler var! Bir tek işçiyle başlayıp çoğalan o kadar çok örnek var ki. Vermiş olduğum gazeteyi göstererek, “işte elindeki İşçi Dayanışması tam da bunun için var” dedim.