Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK) Genel Başkanı Arzu Çerkezoğlu, ekonomideki son gelişmelere dair DİSK yönetim kurulu adına bir değerlendirme yaptı. Türkiye ekonomisinin, tehlikeli bir “döviz krizi” ve “borç krizi” ile karşı karşıya olduğunu belirten Çerkezoğlu, döviz ve borç krizi olarak başlayan bu krizin kısa sürede ekonominin diğer alanlarına enflasyon, durgunluk, işsizlik ve yoksulluk olarak yansıyacağına dikkat çekti. Türk Lirasının son dönemde çok daha hızlı bir biçimde değer yitirmesiyle birlikte “borç krizinin” etkisini şiddetlendirmeye başladığını vurgulayan Çerkezoğlu, dövizle borçlanan şirketlerden iflas haberleri gelmeye başladığını belirtti.
Yaşanmakta olan krizi, sadece “dolar krizi” ve bununla bağlantılı olarak “rahip krizi” olarak tanımlamanın oldukça yetersiz, yüzeysel ve sorunun temellerini görmezden gelmeyi tercih eden bir yaklaşım olduğunu söyleyen Çerkezoğlu, sorunun kaynağının ülkeyi yönetenlerin yanlış politikaları olduğunun altını çizdi. Çerkezoğlu krizi derinleştiren politikalara ilişkin şöyle konuştu: “Tamamen dış finansmana dayalı, üretimi değil borçlanmayı esas alan, üretime değil ranta ve betona dayalı dışa bağımlı bir ekonomik model, dış kaynakların eskisi kadar ucuz ve sürekli olmamasıyla sarsıntı yaşamaktadır. Ülkemiz uluslararası finans kapitalin avlanma sahası haline getirilmiştir. Asıl sorun, uluslararası konjonktür uygun iken, yani döviz ucuzken ve faizler düşük iken altına girilen büyük borçlardır.”
Enflasyon, cari açık, dış borç ve işsizlik başta olmak üzere ülkenin tüm ekonomik verilerinin uzun süredir alarm vermekte olduğunu aktaran Çerkezoğlu, iktidar tarafından emekçi kitlelere başkanlık rejimi ile tüm sorunların çözüleceğinin vaat edildiğini hatırlattı. Açıklamasına “Vaat edilenin aksine, başkanlık rejimine geçiş süreci, krizin patlak vermesini önleyen/yavaşlatan değil aksine hızlandıran bir etkide bulunmuştur” şeklinde devam eden Çerkezoğlu, ülkeyi yönetenlerin krizin çözümü için halen bir eylem planı duyurmadığına dikkat çekti.
Mevcut krizi sermaye sahiplerinin krizi olarak ortaya koyan Çerkezoğlu, DİSK olarak faturanın işçi sınıfına kesilmemesi için, diğer tüm emek güçleriyle beraber mücadeleyi yükselteceklerini belirtti. Ardından da bu mücadelenin ana başlıklarını ve hedeflerini sıraladı:
- En acil talep olarak, son 15 yılın en yüksek enflasyonu karşısında eriyen ücretlerin acilen telafi edilmesini, başta asgari ücret olmak üzere tüm ücretlerin arttırılarak alım gücünün erimesinin önüne geçilmesini istiyoruz. Krizle kemer sıkarak değil alım gücü korunarak ve arttırılarak mücadele edilebilir.
- Toplu işten çıkarmaların yasaklanmasını istiyoruz. Krizin yaratabileceği işsizlik riskine karşı kamu istihdamı arttırılmalıdır.
- Vergideki adaletsizliğe son verilmesini, çok kazanandan çok vergi alınan, asıl olarak kârın/rantın/faizin vergilendirilmesine dayanan bir vergi sistemi kurulmasını istiyoruz. Türkiye’nin en büyük şirketlerinin, en zengin ailelerinin, partili/yandaş patronların vergi borçlarını büyük oranda sıfırlayan kararların derhal iptal edilmesini istiyoruz.
- Devlet idaresindeki akıl dışı harcamaların ve savurganlığın son bulmasını istiyoruz.
- Ülke kaynaklarının betona gömülmesine hayır diyoruz. Başta Kanal İstanbul olmak üzere ciddi kaynak israfına ve borçlanmaya yol açacak faydasız yatırımların durdurulmasını istiyoruz.
- Yargı bağımsızlığı ve işleyen bir hukuk devleti ekonomik krizi tek başına çözmese de çok önemli bir role sahiptir. Otoriter rejim ekonomik krizi derinleştiren bir rol oynuyor. Demokrasi ve hukuk devleti yolunda ciddi adımlar atılmalıdır.
Çerkezoğlu sözlerini şöyle noktaladı: “Türkiye borçlu bir ülkedir ama bu borç işçi sınıfının borcu değildir. Aksine işçi sınıfı alacaklıdır. Bir borç krizi olarak karşımıza çıkan ekonomik krizin, işsizlik ve yoksullaşma olarak işçi sınıfına fatura edilmesine izin vermeyeceğiz! Borç yüzde 1’in borcudur. Yüzde 99 bunu neden ödesin?”