Merhaba tüm UİD-DER’li dostlar. 30 Mayıs Pazar günü Sefaköy temsilciliği olarak hep beraber pikniğe gittik. Gece gözüme uyku girmedi heyecandan. Nihayet sabah oldu, yola çıktık. Piknik yoldayken başladı bile. Yolda giderken şarkılarımızı türkülerimizi söyledik. Piknik alanına gittiğimizde hemen eşyalarımızı indirip yerleştirdikten sonra kahvaltı ekibindeki arkadaşlarımız kahvaltı hazırlamaya gittiler. Biz de rehber arkadaş eşliğinde ihtiyaçlarımızı karşılayacağımız yerleri öğrenmek için biraz gezdik. Geri döndüğümüzde kahvaltı hazırlanmıştı, hep beraber kahvaltımızı yaptık. Kahvaltı bittikten sonra hep beraber takımlar oluşturup voleybol, ortada sıçan, futbol gibi oyunlar oynadık, şarkılar söyledik, kendimize çiçeklerden taç yaptık. Sohbetler ettik.
Öğlen yemek yedikten sonra da UİD-DER müzik gurubunun şarkılarıyla, Nazım Hikmet ve Ahmed Arif şiirleriyle duygularımızı doyurduk. Her bir şiir, her bir ezgi hayatımızı ve yaşadıklarımızı dile getiriyor, bazen diyardan diyara göç ettiriyor, bir kasırganın içinde çevirip tekrar olduğumuz yere bırakıyordu bizi.
Şiirler ve şarkılardan sonra sınıf kürsümüz vardı. Sınıf kürsüsünde söz alan arkadaşlarımız duygularını, yaşadıkları sıkıntıları ve umutlarını dile getirdiler.
UİD-DER pikniğine ilk defa katılan arkadaşlarımızdan birisi kürsüde duygularını şöyle ifade etti: “Ben ilk defa sizinle bir pikniğe katıldım ve şu an geçmiş günler için pişmanlık duyuyorum. Bu güzel gün için teşekkür ederim”. Şu anda direnişte olan bir işçi arkadaşımızın eşi ise kürsüde eşine olan desteğini bir kere daha ifade etti ve neden desteklediğini şöyle dile getirdi: “Benim eşim asgari ücretle çalışıyor. Ve bu parayla geçinmek çok zor. Çocuğum bir şey istediğinde hep şu gün bugün diye erteliyorum, çocuğum artık bana anne sen beni kandırıyorsun diyor. Bu da zoruma gidiyor.” Bu işçi eşi konuşurken gözyaşlarına hâkim olamadı.
Bu konuşmalar hepimizi duygulandırdı. Benim de bir an çocukluğum gözlerimin önüne geldi. Kendi kazandığım paradan bir kuruş harcayamadığım günler annemden bir şeyler istediğimde o da hep “alırız” der ama alamazdı, çünkü benim isteklerimden çok ekmeğe ihtiyacımız vardı. O yıllardan bu zamana değişen hiçbir şey yok. Hâlâ isteklerimizden çok ekmeğe ihtiyacımız var biz işçilerin. Bu düzen değişmediği sürece de bu hep böyle olacak. İnsanca yaşamak için, işçi sınıfının mücadelesini örgütlemek için yaşadığımız sürece çaba sarf etmek ve elimizden gelen neyse yapmalıyız. Çünkü biz işçilerin başka kurtuluş yolu yok. Ya hep beraber ya da hiçbirimiz! Bunu hiç unutmamalıyız. Sınıf kürsümüzde duygularımızı böyle paylaştıktan sonra UİD-DER müzik gurubunun halay şarkılarıyla halaylar çektik. Sonra piknik yaptığımız alanı temizleyip eşyalarımızı topladık. Artık gitme zamanı gelmişti. Ama bizler bu güzel ortamı bırakmak istemiyorduk, adeta ayaklarımızı sürükleyerek arabalara ilerliyorduk. Bize böyle güzel bir günü yaşatan UİD-DER’e sonsuz teşekkürler. Mektubumu şöyle bitirmek istiyorum:
Yaşasın İşçilerin Birliği!
Yaşasın İşçilerin Uluslararası Mücadelesi!