“Terörle mücadele” bahanesi ile yasaları değiştiren ve OHAL’i kalıcı hâle getiren Fransa, olağanüstü yetkileri işçi haklarına yönelik saldırılar için kullanıyor. Başkanlık koltuğuna oturduğu andan itibaren işçi haklarına saldıran, “Çalışma Yasası Reformu” adı altında işçilere köleliği dayatan Macron’a tepkiler büyüyor. Ülkede Eylül ayından itibaren çeşitli sendikaların ve siyasi partilerin çağrılarıyla grevler ve mitingler düzenleniyor. Eylemlerin dördüncüsü 10 Ekim Salı günü gerçekleştirildi ve kamu emekçileri ülke genelinde iş bıraktı. Toplam 9 sendikanın ortak aldığı kararın ardından ülke genelinde greve kitlesel katılım gerçekleşti.
5,4 milyon kamu emekçisini doğrudan ilgilendiren yeni düzenleme paketiyle, 5 yıl içinde kamu harcamalarının azaltılması ve yaklaşık 1600 işyeri veya departmanın kapatılması planlanıyor. Dolayısıyla bu sadece kamu sektöründe 120 binden faz1a işçinin işini kaybetmesi anlamına geliyor. İşlerinin elinden alınmasına tepkili işçiler, başta ulaşım sektöründe olmak üzere hastanelerde ve okullarda iş bıraktı. Grevlerin yanı sıra, Paris başta olmak üzere çok sayıda şehirde öğle saatlerinde başlayan çeşitli yürüyüşler gerçekleştirildi. Bu yasaların kendilerini de kapsadığını bilen öğrenciler daha önceki grev ve mitinglerde olduğu gibi yine eylemlere destek verdi. Çok sayıda okulda dersler yapılmadı.
Patronların vergisinde indirime giderken işçi haklarına saldırılarını arttıran Macron, buna tepki gösterenlere “tembeller” diyerek öfkenin patlamasına neden oldu. Yapılan yürüyüşlerde “Patronların Başkanı Macron”, “Sosyal Darbeye Hayır!” yazılı pankart ve dövizler taşındı.
Devlet yetkilileri yaptıkları açıklamalarla, eylemlere katılımın düşük olduğunu belirterek, grevleri karalamak ve zayıf göstermek için mesai harcadılar. Bu karalamalara rağmen grevin etkisi ülke çapında hissedildi. Özellikle havayolu ulaşımını büyük ölçüde etkileyen grev, sadece Fransa’da değil dünyanın pek çok ülkesinde Fransa’ya yapılan uçuşların da iptal olmasına neden oldu.
Kapitalizmin krizinin derinleşmesiyle, patronlar ve onların temsilcisi hükümetler kemer sıkma politikaları adı altında işçilerin haklarına saldırıyor. Kapitalist sömürü düzeninin hâli ortada ve işçilerin bu sömürü düzeninin yarattığı sorunlardan, gün geçtikçe artan saldırılardan kurtulması için mücadele etmekten başka bir yolu olmadığı açık!