Yine bir işgünü, mesai saatinin bir kısmını tüketmiş ve çay molasına çıkmıştık. Kalabalık bir işyeri olduğu için ben de çay sırasına geçenlerin arasında beklerken etrafıma baktım. Bölümümüzde sevilen, sayılan bir abimiz durmuş etrafa bakınıp arkadaşları süzüyordu. Sıram geldiğinde hızlıca çayımı alıp masasına oturdum ve sordum:
-Hayırdır Resul abi bir şey mi oldu?
-Hayır mı? Ya, deminden beri etrafta herkese laf atıyorum, kimse başını kaldırıp oralı olmuyor.
-Belki işleri vardır telefonda, bir molada telefona bakabiliyoruz ya, ondandır belki.
-Yok ya ne işleri olacak? Hadi işi olanlar var diyelim, herkesin mi işi var bu akıllı telefonlarla? Vallahi insan sohbetine hasret kaldık. Eskiden insan insanı görsün diye köy evlerinde sohbet odaları olurdu. Konu komşu gelir de iki laflar, sohbet ederdik. Şimdi gençlerde böyle bir şey yok. Selamı sabahı bile adam yan masasındaki arkadaşına nerdeyse telefondan verecek. Olur mu öyle yahu?
-Haklısın Resul abi, aslında çok haklısın. Zaten birbirimize de yabancılaştık.
-Tabi canım, baksana şimdi laf söyleyeceğim herkes bakacak bana doğru.
Bu sözleri söyler söylemez başını iyice kaldırdı ve “ooh gençler, telefonlarınız da amma akıllı, gömülmüşsünüz. Bir yanınıza gelene merhaba, selam sabah bile yok” dedi.
O anda herkes Resul abinin yüzüne mahcup mahcup bakmaya başladı. Genç arkadaşlar biraz çekinerek “pardon abi ya, bir şeye bakıyorduk” dediler. Resul abi başladı gençlere usulca anlatmaya: “Bak Necdet, bizim zamanımızda, gençliğimizde yani, telefon falan yoktu. Biz köyde yetiştik ama geçim derdine memleket değiştirdik. Bizim oralarda akşam oldu mu sohbetler edilirdi. Herkes akşamı iple çekerdi. Erkenden işleri yola koyar sonra kime gidilecekse, çayın yanına biraz katık alır giderdik.” Gençlerden biri “ee ne yani Resul abi biz nerden bulalım şimdi sizin köyü burada?” diye alınganlıkla cevap verdi.
Resul abi devam etti: “Bak oğlum şimdi sen annene babana sor nerden göçmüşler. Herkes köyden geldi. Kimse şehirli değil ama buranın da bir yolu yordamı var. Köyde imeceler yapılırdı buralarda da komşuluk, arkadaşlık geliştireceksin. Hepiniz genç delikanlılarsınız. Bak bizim burada da imece gibi bir şey oldu. Birlik olduk, birbirimize arka çıktık, sendikalı olduk. Kolay işler değil ama yarın öbür gün evleneceksin. Çoluk çocuğun için böyle sendikalı işyerlerini miras bırakacaksın. Yarın en azından işyerleri böyle sendikalı olsun ki çocuğun da birlik olmayı öğrensin.”
Genç arkadaşlar merakla dinledikleri Resul abinin sözü bitince müsaade isteyip üretime doğru yol aldılar. Resul abi bana dönüp şöyle dedi: “Bak gördün mü gençlere bunları anlatacaksın ki bilsinler. Bunlar yavaş yavaş bu huylarını bırakacaklar.” Ben de “haklısın abi” dedim. Birlikte üretime yürüdük, işbaşı yaptık.
İşçi sınıfının bir parçası olarak dayanışma ruhunu fabrikalarda, işyerlerinde hayata geçirmeliyiz. Resul abi bunu kendi ifadeleriyle nasihat etmiş oldu genç işçilere.