Patronlar işçilerin daima çalışmasını isterler. Üç vardiya halinde, bayram seyran demeden, durup dinlenmeden çalışmasını… İşçilerin işini aksatmasının geçerli bir sebebi yoktur patronlara göre. Rapor alan işçiler bu nedenle işyerinde sürekli baskı ile karşı karşıya kalırlar.
Rapor alan işçi muhakkak ki mobbinge maruz kalır. Vardiya amirinden başlayarak bütün sorumlu kişiler hesap sormaya başlarlar. Neden sağlığına dikkat etmediği gibi “cana yakın” sorular yavaş yavaş işlerin biriktiği, bu işlerin nasıl yetiştirileceği, işlerin aksadığı gibi soğuk imalara varır. Diğer işçi arkadaşlarının hasta halde çalıştığı, bu zor zamanlarda her işçinin fedakârlık yapması gerektiği hatırlatılır. İşçi adeta rapor aldığına pişman edilir.
Oysa hemen her işçi rapor almak zorunda kalır. Hangi işçi hastalıktan muaf olabilir ki? Fabrikalar çoğunlukla işçinin sağlığını bozan etkenlerin başında gelir. Yazın aşırı sıcak kışın aşırı soğuktur çalışma alanları. Aşırı çalışma insan vücudunu yorar, halsiz bırakır ve hastalıklara kapı açar. Fazla mesailere kalan bir işçi hem bedensel olarak hem de ruhsal olarak kendini toparlayamadan ertesi gün işbaşı yapar. Işıksız, havasız, tozlu ortamlarda her türlü hastalık çok kolay yayılmaya başlar. Üstelik salgın hastalıklar işçileri her yerde, işte, evde, otobüste her an yakalar. Kısacası yeterli düzeyde dinlenmeyen, beslenemeyen ve son derece yorucu çalışmaya maruz kalan işçi için hastane yolu kaçınılmazdır. Fakat bu durum tuzu kuru fabrika sahipleri için anlaşılmazdır. Onlar işçilerin mahsustan hasta olduğunu, işten kaytardığını, hasta rolü yaptıklarını düşünürüler.
İşçilere yönelik bu baskıların devam etmemesi için, işçileri hasta eden çalışma koşullarının değişmesi için bu sömürü sistemine karşı birlikte mücadele etmemiz gerek.