Merhaba işçi kardeşlerim,
Biz işçiler insanız ve doğamız gereği sosyal varlıklarız. Çıkarlarımız, yaşamlarımız, acılarımız ve hüzünlerimiz birbirinden farklı değildir. Paylaşmayı ve dayanışmayı yeri geldiğinde en iyi şekilde ortaya koyan aynı sınıfın, aynı ailenin parçasıyız. Öyle bir aile ki yaşamı elinde tutan, üreten, hayatı var eden koca bir aile ve yeryüzünde milyarlarcayız.
Bu ailenin birleşmesinden, yan yana gelmesinden korkan patronlar sınıfı özümüzü unutturmaya çalışırlar. Sosyalleşmemizi, birlik olmamızı istemezler ve bizi birbirimizden koparmak için ellerinden geleni yaparlar. Çalıştığımız işyerlerinde birleşmeyelim, yan yana gelmeyelim diye birlikte çalıştığımız tezgâhların arasına rekabeti, mezhepçiliği, memleketçiliği, ırkçılığı sokarlar. Akşam olup eve gittiğimizde ise televizyonlar aracılığıyla bilincimizi bulandırıp bin bir türlü yalanla kendi düşüncelerini bizlere empoze etmeye çalışırlar. Öyle insanlar haline geliriz ki, zengin-fakir ayrımının, işsizliğin, yoksulluğun normal olduğunu, dünyanın düzeninin bu olduğunu düşünür ve böyle gelmiş böyle gider deriz. Bizlere yalnız olduğumuzu, herhangi bir sorun yaşadığımızda tek başımıza olduğumuz için bir şey yapamayacağımızı hissettirirler. Elbette bunlar bizim düşüncelerimiz değildir. Bu düşünceler bizlere patronlar sınıfı tarafından empoze edilmiştir. Çünkü yan yana gelmemizden, işçilerin kendi çıkarları temelinde birleşmesinden ve mücadele etmesinden korkarlar. Korkularında haklılar da. Biliyorlar ki bizler birleştiğimizde, gücümüzün farkına vardığımızda, saltanatları son bulacak!
Geçtiğimiz haftalarda birlikte çalıştığım bir arkadaşımın düğününe gittim. Salona girdiğimde çok duygulandım. Salonun yarısından çoğu bizim fabrikadaki işçi arkadaşlardı. Kendi kendime dedim ki; patronlar ne yaparsa yapsın, biz işçiler sevinçlerimizi paylaşmak için, dayanışmak için, bütün ayrımları bir kenara bırakıp, yan yana gelebiliyoruz, büyük bir halka olabiliyoruz. Tıpkı acılarımızı da paylaşırken yan yana gelebildiğimiz gibi. Fabrikadan bir arkadaşımızı kaybettiğimizde de, acımızı paylaşmış ve aynı acının içinde yüzlercemiz yan yana gelmiştik. Bu bizim doğal refleksimizdi. Bunu ortadan kaldırmaya güçleri yetebilir mi?
Elbet bir gün biz işçiler, kendi ortak çıkarlarımız için, dünyayı yaşanabilir hale getirmek için de bir araya geleceğiz. Bize dayatılan ayrımları, bireyciliği, rekabeti, mezhepçiliği, memleketçiliği, düğün ve cenazelerde nasıl ortadan kaldırmayı başarabiliyorsak, geleceğimiz için, sömürünün ortadan kaldırılması için de yan yana geleceğiz. Yeter ki biz işçiler birbirimize güvenelim, tek başımıza olmadığımızı, milyonlarca olduğumuzu bilelim. Patronlar sınıfının yalanlarına kanmayıp, kendi sınıf çıkarlarımızı öğrenelim, birleşelim ve dünyayı yaşanabilir hale getirmek için mücadele edelim.
Önümüz 1 Mayıs. Biz işçilerin birlik, mücadele ve dayanışma günü. Bizim bayramımız. Tüm dünyadaki işçi kardeşlerimiz de o gün alanlarda olacak ve taleplerini haykıracak. Ne büyük bir duygu. Sınıf olarak aynı gün meydanlarda olmak, taleplerimizi haykırmak, yan yana olmak. 1 Mayıs dilimiz, memleketimiz, ırkımız, mezhebimiz ne olursa olsun işçilerin ortaklaştığı bir gündür. Yalnız olmadığımızı hissettiğimiz günlerden biridir. Bu günlerde birlikte olmaya daha çok ihtiyacımız var. İşte bu nedenle, tüm işçi kardeşlerime sesleniyorum. 1 Mayıs’ta UİD-DER ile meydanlarda tek ses, tek yürek olalım. Patronlar sınıfına inat, dayanışmanın, kardeşliğin, birlikteliğin ve paylaşmanın tadına varalım. Gücümüzü dosta düşmana gösterelim.