Uluslararası Sendikalar Konfederasyonu (ITUC), Türkiye’de sendikal hak ihlâlleri ile ilgili bir rapor yayınladı. 151 ülkeden 175 milyon işçiyi temsil eden ITUC, Türkiye’de de DİSK, Türk-İş, Hak-İş ve KESK’e üye işçileri temsil ediyor. ITUC, Türkiye’nin işçilere yönelik hak ihlâlleri sicilinin kabarık olduğunu ve bu ihlâllerin gerek hükümet gerekse de patronlar tarafından arttırılarak sürdürüldüğünü belirtiyor.
Türkiye, Uluslararası Çalışma Örgütü’nün (ILO) işçiler lehine olan birçok temel sözleşmesini imzalamış olsa da, bu sözleşmelere uymamakta diretiyor. Çalışanların haklarını ihlâl ediyor, sendikal yasakları dayatmaktan çekinmiyor. ITUC’un hazırladığı “Türkiye Temel Çalışma Standartları Raporu” bu gerçeği bir kez daha ortaya koyuyor.
İşçilere dönük hak ihlâllerinin en önemlisi örgütlenme özgürlüğünün önüne dikilen engellerdir. Sendikaya üye olduğu için işten atılan işçi sayısı muazzam boyutlara ulaşmış durumdadır. 2004’ten bu yana, yalnızca Türk-İş’e bağlı sendikalara üye olduğu için işten atılan işçi sayısı 40 bini geçmiştir. Sendikaya üye olan işçiler, ya işten atılıyor ya da türlü yollarla sendikadan istifa etmeye zorlanıyorlar. Baskı uygulayan ve işten atan patronlar, hiçbir ceza almıyor. Bu nedenle sendikalı işçi sayısı giderek azalıyor; sendikalar yetki alamıyor, işkolu barajının altında kalıyorlar.
2011 yılı sonunda, Sendikalar Kanunu ile Toplu Sözleşme, Grev ve Lokavt Kanunu’nun değiştirilmesi gündeme geldi. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, bir kanun taslağı hazırladı. Hükümet, bu taslakla, sendikal örgütlenmenin önündeki engelleri kaldırdığını iddia etti. Ancak taslak, eski kanunun tüm yasakçı maddelerini koruyordu. Örneğin işyerinde sendikanın yetki alması için şart koşulan %50+1 barajı olduğu gibi korunduğu halde, işkolu barajı güya binde 5’e düşürülmüştü. Buna rağmen taslak, patron örgütlerinin büyük tepkisini çekti. İşkolu barajının düşürülmesi gibi tek başına bir anlam ifade etmeyen birkaç küçük değişiklik önerisi bile taslaktan çıkarıldı. Binde 5’lik işkolu barajı önerisi %3’e çıkartıldı. Şimdi Meclis’te görüşülmeyi bekleyen taslak, sendikal yasakları eski kanundan olduğu gibi devralmıştır.
Sendikalar toplantı ya da miting düzenlemek için izin almak, polisin etkinliğe katılıp tutanak tutmasına izin vermek zorundalar. Sendikaların faaliyetleri ve mali işlemleri de kontrol edilmektedir. Tüzükleri ve faaliyetleri, sendikaların kapatılma nedeni olabilmektedir. Örneğin Eğitim-Sen, tüzüğünde anadilde eğitimi savunduğu için kapatılmakla yüz yüze kalmıştır. Göçmen işçilerin ve farklı etnik kimliklerden işçilerin örgütlenmesinin önüne ciddi engeller dikilmektedir.
Kamu çalışanları işçi sendikalarına üye olamazlar. “Memur” işçiler kurdukları kendi sendikalarına üye olabilirler, ama toplu sözleşme ve grev yapma hakkına sahip değiller. Toplu görüşmelerde son sözü devlet söyler. Kamu çalışanlarının, devletin dayattığı koşullara grevle cevap vermesi yasak sayılmaktadır.
En büyük pazarlık silahı olan grev hakkı işçi sınıfının çok sınırlı bir kesimi tarafından ve çok sınırlı durumlarda kullanılabilmektedir. İşçilerin üretimden gelen gücünü kullanması demek olan grev, neredeyse her durumda, kanun dışı sayılmaktadır. İşçilerin dayanışmasının en güzel örnekleri olan dayanışma grevleri, genel grevler, siyasi grevler yasak olmaya devam ediyor. Sadece toplu iş sözleşmelerinin tıkanması sonucu greve gidilebiliyor. Ama greve gitmeden önce işçilerin önüne birçok aşama dikiliyor. Bu aşamalar öylesine uzun zaman alıyor ki, işveren grev öncesi tüm hazırlıklarını tamamlayıp, grevi fiilen etkisiz hale getiriyor. Üstelik greve çıkılsa bile, güya tarafsız olan devlet, grevi patronların lehine olacak şekilde erteleme hakkına sahip!
Türkiye’deki hak ihlâlleri bu kadarla sınırlı değil. Kölelik anlamına gelen taşeronluk uygulamaları, kayıt dışı çalıştırma, çocuk ve kadın emeğinin dizginsizce sömürüsü, inanç ve siyasi görüş nedeniyle işten atılmalar ve bunun gibi nice haksızlıklar çok yaygın. Son aylarda KESK yöneticileri, çeşitli bahanelerle tutuklanmaktadır. Mücadeleci işçiler türlü baskılarla karşılaşmaktadır. Türkiye’nin patronları, işçi hakları konusunda uluslararası standartlara uymayı reddediyorlar. Ancak işçi sınıfı birleşip kendi hakları için mücadele ederse, devlet uluslararası standartlara uymaktan ve patronlar da gerekeni yapmaktan kaçamayacaktır!