Merhaba dostlar, bundan aylar önce işsiz kaldığım bir zamanda “İŞKUR’a da başvurayım, olur ya belki bir iş çıkar” diyerek İŞKUR’un yolunu tuttum. İŞKUR önünde bir televizyon kanalı röportaj yapıyordu. Röportaj konusu İŞKUR’un son zamanlarda sağladığı “istihdam seferberliği”ydi. Spiker soruları sorarken İŞKUR’un faaliyetlerinin istihdamı arttırdığı yönlendirmesini yapıyordu. Yani soru sorduğu kişilerden buna uygun cevaplar almaya çalışıyordu. Mikrofonu bana da uzattılar. Ben de iş sağlamanın tek başına yeterli olmadığını, çalışma koşullarının önemli olduğunu ve işsizleri ihtiyaca uygun ve güvenceli işlere yerleştirmek gerektiğini altını çizerek belirttim. İŞKUR’un sağladığı 6-9 aylık güvencesi olmayan kısa süreli işlerin iş arayanların derdine deva olamayacağını ve bunların işsizlik için gerçek çözümler olmadığını üzerine basarak söyledim. Tabi bunları söylerken daha İŞKUR’un “istihdamı arttırıyoruz” diyerek yürürlüğe koyduğu uygulamaların altında yatan gerçeklerin ayrıntılarını bilmiyordum. Ta ki bir gün yolum yine İŞKUR’a düşene kadar.
Aylar sonra yine işsiz kaldığım bir zamanda belediyeye iş başvurusu yapmak istediğimde o an için alım olmadığını, iki ay sonra İŞKUR üzerinden alım olacağını söylediler. Kendi bünyelerinden alımları durdurup İŞKUR üzerinden alım yapacaklarmış. İki ay sonra yine belediyenin yönlendirmesiyle Toplum Yararına Program diye adlandırılan bir proje bünyesinde çalışmak için İŞKUR’a başvuru yaptım. Bu başvuru süresince tanık olduğum şeyler İŞKUR’un nasıl bir istihdam sağladığını çok daha açık bir şekilde anlamamı sağladı.
Özel sektör dışında hastane ve belediye gibi kurumlar da çalıştıracağı personeli artık İŞKUR üzerinden alıyor. Çünkü İŞKUR üzerinden kabul edilen personelin maaşını İŞKUR, İşsizlik Sigortası Fonundan ödüyor. Asgari ücrete istihdam ettiği kişilerin vergi ve SGK primlerini de genelde İŞKUR ödüyor. Yapılan sözleşmeler ise 6 ya da 9 ay gibi kısa süreli oluyor. Sözleşme bittiğinde işçi kapının önünde buluyor kendini. Patron ise yapılan bu teşvikle İŞKUR üzerinden yeni bir personel çalıştırıyor. Yani kârına kâr katıyor.
Çok sayıda başvuru yapılan İŞKUR’un bu projelerine ise alımlar sınırlı. Çünkü bu projelere başvuru yapmak için belli koşulları sağlamak gerekiyor. Örgün öğretimde okuyan öğrenciler, emekli ve malul maaşı alanlar, hane halkı gelirinin toplamı asgari ücretin üç katını aşanlar bu projeye başvuramıyor. Aynı haneden yalnızca bir kişi başvurabiliyor. Daha önce başka bir projede çalışmış kişiler üç ay geçmeden yeni bir projeye başvuramıyor. İŞKUR tarafından verilen en az üç iş teklifini “mazeretsiz” şekilde kabul etmeyenler bu projeye dâhil edilmiyor. Bu projelerin toplamında en fazla 24 ay çalışılabiliyor.
Kurumda çalışanlar yol ve yemek ücreti alırken İŞKUR aracılığıyla çalışanlara ise yol ve yemek ücreti verilmiyor. Projeden ayrılmak da öyle kolay olmuyor. Sağlık sorunu yaşandığında sadece meslek hastalıkları hastanesinden alınan çalışamaz raporu ile iş bırakılabilir. Buradan alınan sağlık raporu olmadıkça projeden ayrılanların yeni bir projede çalışmak için en az 24 ay beklemesi gerekiyor. Projede çalışanların en fazla 13 gün, o da “ücretsiz” izin “hakkı” var. İŞKUR çalışma yapılacak kurum ile birlikte başvuru yapacaklarla başvuru öncesinde bir toplantı yapıp başvuru koşullarını yüzeysel bir şekilde anlatıyor. Bundan sonra ise koşullara uygun olup olmadığının sorumluluğunu çalışana yüklüyor. Yani başvuru öncesinde başvuranların bu koşulları sağlayıp sağlamadığını araştırmadan başvuruları alıyor ve işe yerleştiriyor. İncelemeyi ise işe başladıktan sonra yapmaya başlıyor ve inceleme bir ya da bir buçuk ay sürebiliyor. Eğer koşullara uymayan çalışan tespit edilirse bu kişilerin çalıştırıldıkları süre boyunca ücretleri ödenmiyor ya da ödenen ücretler yasal faizi ile birlikte geri alınıyor. Kısaca bu süre boyunca işçi bedava çalışmış oluyor. Hiçbir hak talep edemiyor çünkü öncesinde bu şartları kabul ederek sözleşme yapmış oluyor.
Tüm bunların üzerine söylenecek o kadar çok şey var ki. İŞKUR kapitalist sistemin çarkını döndüren bir dişlidir yalnızca. Köle gibi gördükleri işçiye durmadan çelme takan ama patronlara geldi mi türlü kıyaklarla ekmeklerine bal üstüne bal süren bir dişli. Ücretlerimizden kesilerek biriken, işçilerin parası olan işsizlik fonunun çok az bir kısmı işçiler için kullanılıyor. İşsiz kalan çok sayıda işsiz işsizlik maaşı alamıyor. Çünkü belirli kriterler getirilerek hak edilen bu maaşların alımı zorlaştırılıyor. Ancak bu fonda biriken paralar patronlar için çok kolay harcanıyor. Bu fondan patronlara teşvik üstüne teşvik sağlanıyor. İstihdam teşviki, üç yıl ölümlü iş kazası olmaması teşviki gibi daha bilmediğimiz teşvikler.
Peki, neden işçilerin hakkı olan paralar işçilere değil de patronlara veriliyor? Bunun cevabı çok açık. Çünkü işçiler örgütlü değiller ama patronlar örgütlüler. Örgütlü olmak güç verir işçilere. Biz işçilerin örgütlü bir şekilde mücadele etmekten başka çaremiz yok.