İşsizlik, kapitalist sistemin neden olduğu en önemli toplumsal sorunlardan biridir. Yarattığı maddi ve manevi sorunlarla insanların yaşantısını çekilmez kılar. Türkiye İstatistik Kurumunun yayınladığı en son verilere göre, Eylül 2016 itibariyle işsizlik oranı yüzde 11,3 oldu. Resmi rakamlara göre 3 milyon 523 bin kişi işsizlikle boğuşuyor. Gerçek işsizlik rakamlarıysa bu sayının çok üzerindedir. Krizlerin ve savaşların yoğunlaşmasıyla gelecek yılda da işsizliğin artacağını, önemli bir sorun olmaya devam edeceğini bugünden söyleyebiliriz.
İşsizliğe çözüm bulması gereken AKP hükümeti, işsizleri sadece seçim dönemlerinde hatırlamaktadır. Seçim öncesinde kamuya alınan geçici işçilerle sözde işsizliğe çözüm ürettiğini söylemektedir. AKP hükümeti milyonlarca işçiden kestiği işsizlik ödeneğini de işsizlere değil, sermayeye aktarıyor. İşsizlik fonundan yararlanmak son derece zordur. 3 milyon 523 bin işsizin olduğu ülkede, işsizlik parasından ancak çok az işsiz yararlanabilmektedir. Bu durum da gösteriyor ki hükümet işsizliğin artmasını kendine dert edinmiyor, elindeki kaynakları, çıkardığı yasaları işsizliğin kökünü kurutmak için seferber etmiyor.
İşsizliğin doğal olduğunu savunan egemenler bir adım daha ileri giderek, medyayı doludizgin kullanarak işsizleri karalıyor. Toplumda işsizliğin asıl kaynağının işsizlerin kendisi olduğu algısı pervasızca oluşturulur. Bu tuzu kurulara göre işsizler “eğitimsiz, iş bulup beğenmiyor, bulduğu işin parasını az buluyor, işyerini uzak buluyor veya iş saatlerinin uzunluğundan şikâyet ediyorlarmış.” Bunlar hedefe aldıkları işsizleri “aslında iş var ama tembel insanlar, çalışmıyor” diyerek karalamaya çalışırlar. Medyanın bu kara propagandasına maruz kalan örgütsüz ve bilinçsiz kitleler, egemenlerin yalanlarına maalesef kanmaya başlarlar.
Oysa asıl gerçek şudur: işsizlik tembellikten kaynaklanmaz. İşsizlik kapitalist sistemin kaçınılmaz bir ürünüdür. Kapitalistler için işsizler, yedek işçi ordusudur. Hiçbir kapitalist, insanlar iş sahibi olsun diye üretim yapmaz, fabrikalar kurmaz. Hiçbir kapitalist ticari faaliyetlerini toplumun aç kalmaması, yoksullaşmaması için gerçekleştirilmez. Bütün patronların amacı kazanmak, daha fazla kazanmaktır. Patronların tatlı kârlara kavuşması için işçilerin daha çok çalışıp, daha az ücret almaları şarttır. Sermayelerini büyüten, aşırı üretim gerçekleştiren patronlar kriz döneminde ise ilk fırsatta işçileri işten atmaya başlarlar. Böylece işçilerin aşırı çalışmasının bedelini yine işçiler öderler. Dolayısıyla hükümetler ve sermaye sahipleri işsizliğin doğal olduğunu, kendilerinden kaynaklanmadığını söyler dururlar. Her geçen gün daha çok kazanan bir avuç kapitalist ve onların emrindeki hükümet, işsizliğe kalıcı çözüm bulmaktan uzaktır. Atalarımız “tok açın halinden anlamaz” diye boşuna söylememiş…
İşsizlik toplumda ekonomik, sosyal ve psikolojik sorunlara neden olmakta, işsizlerin hayatını felaketlere sürüklemektedir. Buna rağmen işsiz kitleleri örgütsüzdür. Uzun süredir işsiz olan ve sayıları her geçen gün artan işsizler kitlesi, sesini ve taleplerini duyuracak kanallara sahip değildir. İşsizlerin taleplerini ancak mücadeleci işçi örgütleri dile getirmektedir. İşsizler taleplerini mücadeleci sendikalar ve işçi örgütleri vasıtasıyla dile getirmelidirler. Örneğin UİD-DER’in dile getirdiği taleplere bütün işsizler ve iş sahibi işçiler sahip çıkmalıdır. UİD-DER’in dile getirdiği; “işten atmalar yasaklansın!”, “bütün işsizlere iş, işgünü kısaltılsın!” talepleri son derece önemlidir.
Üç işçinin yapacağı işi bir işçinin yapması, çalışmak dışında bir geliri olmayan işçilerin iş bulamaması, gençlerin diplomalı işsiz olarak geleceklerinden endişe duyması, kadınların ucuz işgücü olarak çalıştırılması, göçmenlerin düşük ücrete mahkûm edilmeleri göstermektedir ki kapitalist sistem işçi sınıfı ve yoksullar için felakettir. İşsizler için örgütlenmek ve mücadele etmek dışında bir seçenek yoktur.