Merhaba kardeşler, 3. Havalimanı işçilerininki kadar kapsamlı olmasa da biz de ufaktan bir varlığımızı belli ettik işyerinde. Ne de iyi ettik; bizi insan yerine koymayanlara, ihtiyaçlarımızı umursamayanlara iyi bir ders verdik! İşçinin gücünü şöyle bir göstermek hiç de fena olmuyormuş ha!
Önce maaşımızı zamanında yatırmamaya başladılar. Her geçen ay daha da geciktirdiler. Türlü bahanelerle oyaladılar, geçiştirdiler. Yetmedi, bir de bize sormadan maaşların ödeme tarihinde değişiklik yaptılar. Beş altı ay böyle geçti. En sonunda ekonomik kriz kapıya dayandı. Tabi her şey daha da kötüye gitti. Sanki krizden önce maaşları düzgün yatırıyormuş gibi bu sefer krizi gerekçe göstermeye başladılar. Bir gün şeflerimiz gelip bize şunu söylediler: “Arkadaşlar bundan sonra maaşlarınız ayın beşi, onu veya yirmisinde yatacak diyemeyeceğiz. Biliyorsunuz ortalık karışık, ekonomik kriz var. Maaşlar ne zaman yatar kimse bilemez, yatacağı gün haberiniz olur. Bunu böyle kabul edip çalışmaya devam etmek isteyenler işe devam edebilir, kabul etmeyenler ise ayrılabilirler. Ama bizden tavsiye, biz de zamanında koşullar iyi değil diye işten ayrıldık ama bu hiçbir işe yaramadı. Bir gün orada bir gün burada çalıştık, kazandığımızın da hayrını görmedik, işimizi bıraktığımıza pişman olduk. Onu yapacağınıza işinize devam etmeniz daha mantıklı olur. Hem içeride paranız da birikir.” Yani bize, bedavaya çalışın, patronun keyfi olunca paranızı alırsınız dediler. Üstüne bir de bize tercih sunuyormuş gibi yaptılar. Her ne kadar bunu bizim isteğimize bırakmış gibi görünseler de aslında durum öyle değil. Bizi bu koşullara mecbur bırakıyorlar. Çoğumuzun kirası, faturası, kredi borcu var ve her birinin belli bir ödeme tarihi var. Biz de buna göre kendimizi ayarlıyoruz. Bunları zamanında yatırmadığımızda sıkıntılarımız daha da artıyor.
Bir ay böyle geçti. Şikâyetler günden güne artmaya başladı. İlk zamanlarda sesi çıkmayanlar zamanla her şeyi göze alacak duruma geldi. Zamanında yatırılamayan borçlar, gelen faizler, hayat pahalılığı, zamlar. Kimisi ev sahibiyle sıkıntılar yaşadı, kimisi çocuğuna harçlık gönderemedi, kimisi çocuğuna giyecek pabuç alamadığı için çocuğu okula terlikle gitmek zorunda kaldı. Buna benzer daha nice trajik durumlar yaşandı. Aklımız, fikrimiz hep bunlardaydı. İşten hevesimiz kaçmıştı, çalışamaz duruma gelmiştik. Nihayetinde hepimiz iş durdurma noktasına geldik. Sonuçta bıçak kemiğe dayandı ve biz 1 gün iş durdurduk. Sabah imzalarımızı attık ve depoda oturmaya başladık. “Maaşlarımız yatıncaya kadar çıkmayacağız!” diye ofise haber gönderdik. Çok heyecanlıydım, içim içime sığmıyordu. Hepimiz kararlıydık, maaşlarımız yatana kadar bir yere ayrılmayacaktık. Ne kadar sürecekse sürsün, her şeyi göze almıştık. Ne gelen oldu ne de giden. Tehdit etmek için bile yanımıza gelmeye cesaret edemediler. Akşama doğru eylemimiz sürerken maaşların yattığına dair haber geldi. Hepimizi bir bayram havası sardı. Benimle sevincini paylaşan bir arkadaşım şunları söyledi: “Demek ki cesaret edince olabiliyormuş, bundan sonra da böyle yapalım. Hatta fazla geciktirmeyelim. Gelecek sefere grevimize daha erken çıkalım.” 1 günlük grevimiz bile öz güvenimizi, öz saygımızı yerine getirdi. Bize böylesine güzel duygular yaşattı.
Kardeşler, üretimden gelen gücümüzü kullandığımızda patronların nasıl korktuğunu bizzat yaşayarak gördüm. Aslında aylardır bu sıkıntıları yaşamamızın nedeni de sesimizi güçlü bir şekilde çıkarmamaktı. Bizler bir araya geldik, hakkımızı almak için mücadele ettik ve kazandık. Bugün işçi sınıfı olarak bütün sıkıntılarımızdan kurtulmak için bir araya gelmekten, mücadele etmekten başka çaremiz yok.
YAŞASIN ÖRGÜTLÜ MÜCADELEMİZ