Her gün okula gidip gelirken köprüde su satan Suriyeli bir kız çocuğunu görüyordum. Sonraları onunla sohbet etmeye başladım. İsmi Seher. Seher’in anlattıkları beni çok etkiledi. Önce savaş sırasında Suriye’de yaşananlardan bahsetti. Okulda üstlerine yağan bombalardan tutun da sokağa çıkma yasaklarına kadar… İşler bu denli kötüye gidince ailesiyle beraber Halep’ten buraya göç etmişler. Maalesef ki burada da hayat yüzlerine gülmemiş.
Şu an annesi küçük kardeşine bakıyor. Babası savaş yüzünden elini kullanamadığı için çalışamıyor, su satarken kızına yardım ediyor. Suriye’deyken okula gidebilen Seher şu an çalışmak zorunda olduğu için okula gidemiyor. Seher’in 7-8 yaşlarındaki kardeşi de onunla birlikte su satıyor. Seher’le tanışınca bir kez daha fark ettim ki savaşın faturası hep emekçilere kesiliyor, acısını hep emekçiler yaşıyor. Onların şu an evin sorumluluğunu almak yerine okula gitmesi, oyun oynayabilmesi gerekiyor. Okula gitmenin hayalini kurarken ev sahibinin evden atma durumunu düşünüyor. Hayalleri ellerinden alınıyor, çocukluklarını yaşayamıyorlar.
Seher ve ailesi gibi milyonlarca mülteci çocuk ve aile var. Onlara böylesi acımasız bir hayatı yaşatanlar ise emperyalist egemenlerdir. Savaşın faturasını emekçilere ödetiyorlar. Kapitalistler, utanmadan silah güçlerinin gelişimi için savaşın bir fırsat olduğunu söylüyorlar. Türkiye’de ya da başka ülkelerde yaşanan sorunların sebebi mülteciler değildir. Onları yaşadığı topraklardan eden, hayatlarını cehenneme çeviren emperyalist güçlerdir. Dolayısıyla bizlere de Suriyeli emekçilerle dayanışmak ve kapitalist düzene karşı mücadele etmek düşer.