Geçenlerde dolmuşa binmiştim. Bizim buraların dolmuşları özellikle bazı saatlerde çok dolu olur ve ayakta on kişi varsa şoföre göre araç boş gidiyordur. Özellikle havaların aşırı ısınmasıyla birlikte sıkışıklık, ter kokusu, iş stresi ve günün yorgunluğu derken iyice çekilmez hale geliyor. Neyse, ayakta gidiyorum, tam önümde bir genç var. Başka bir genç dolmuşa bindi, kendine bir yer açtı, ücretini gönderdi ve öğrenci olduğunu bildirdi. Şoför, öğrenci kimliğini göreyim deyince, genç de “tamam abi” dedi ve yolladı. O an şoför biraz yavaşladı, hemen önümde duran bir başka genç “bu ne ya, üç kuruşun hesabını yapıyorsunuz, o kadar insanı bekletiyorsunuz” diye sinirlendi. Şoför de “biz bu üç kuruş paralarla nafakamızı ucu ucuna denk getiriyoruz biliyor musun?” diye cevap verdi. Ayaktaki genç “üç kuruşun lafı mı olur adam öğrenciyim diyor neden inanmıyorsun?” derken bir anda tansiyon yükselip ortalık iyice gerildi. Her ikisi de haklı her ikisi de kırmızı görmüş boğa gibi ateş püskürüyor, derken şoförün el frenini çekip koltuğun altından sopayı çıkarmasıyla araya ben girdim ve olay tam da Nasrettin hocanın fıkrasına dönüşüverdi bir anda.
Şoföre bu kadar da abartacak bir şeyin olmadığını aslında arkadaşın haksız da sayılmadığını söyledim. Şoför ise “ne haklısı akşama kadar bunun gibi nice insanlarla uğraşıyorum, bu sıcakta anam ağlıyor, tuvalete bile gidemiyorum, üç kuruş para için yırtınıyorum” dedi. Ben de “aslında sen de haklısın” dedim. Genç “hiç de haklı değil! Hayvan gibi üst üste gidiyoruz bir de neyin hesabını yapıyor? Çocuk öğrenciyim diyor bir de kimlik istiyor bu yaşta biri başka ne olabilir ki?” dedi. O anda başka bir yolcu atladı: “Arkadaşlar bura kavga yeri değil, aileler var, sürün gidelim” deyince yolcuya “sen de haklısın” dememle yanımdaki genç bu defa bana parlayarak “birader sen de herkese haklısın deyip duruyorsun” şeklinde çıkıştı. Ben de “bak kardeşim tabii ki herkes haklı. Peki, bu üç kuruş için bizi nasıl bu hale getirdiler, birbirimize düşürdüler, bu kısmını hiç düşündünüz mü?” deyip anlatmaya devam ettim ve bir anda ortalık sakinleşti, yolcular benim için “adam doğru söylüyor” deyip birbirleriyle konuşmaya başladılar.
Yani kardeşler her ne kadar fıkra gibi olsa da bu olayı birebir yaşadım ve eminim bu ve benzerlerini birçoğumuz her gün yaşıyoruz. Birileri Türkiye’nin büyümesiyle böbürlenirken, biz işçiler, emekçiler üç kuruşun hesabını yapar hale geliyor, birbirimizle gırtlak gırtlağa giriyoruz. İşyerlerimizde patronun işi aksamasın diye yeri geliyor tartışıyor, yeri geliyor küs kalıyor, yeri geliyor kavga ediyoruz. Sömürü çarkı yürüyor ama ilişkilerimiz zedeleniyor. İşyerlerimizde, mahallelerimizde esas suçluyu göremiyor, bizim gibi yaşayan insanlarla kavga ediyoruz. Zaten istedikleri de bu değil mi, aramıza bunca ayrımı, bunca ötekileştirmeyi sokmalarının, bizleri bu kadar bölüp parçalamalarının sebebi de bu değil mi? Biz birbirimizle kavga edelim, biz birbirimizi hırpalayalım, bizi iliklerimize kadar sömürenler de bizleri birbirimize düşürmeye devam etsin. Onların bu sömürü çarkı bizleri dişlileri arasında öğütmeye devam etsin. İşte biz işçiler üç kuruşun hesabını yapmamak ve birbirimize düşmemek için, bizi birbirimize düşürenleri daha net görebilmek için mücadele saflarında birleşmeliyiz.