Ben bir lise öğrencisiyim. Komşumuz olan abiyle sohbet ederken okulda tarih hocamızla aramızda geçen konudan bahsetmiştim. Abi de, İşçi Danışması’nın web sitesindeki “Anneannemin Hikâyesi” başlıklı mektubu okuyarak benim de bu konuyu yazmamı önerdi. Ben de sizlerle tarih hocamla aramda gecen tartışmayı paylaşmak istiyorum. Konu ülkedeki adaletti…
Öğrencilerden biri Tayyip Erdoğan’ın kendisine yaptırdığı 1150 odalı sarayı kastederek, “hocam, ben külliyeyi gördüm. Külliye ne kadar güzel” dedi. Hoca kinayeli bir biçimde, “orası külliye değil, saray” dedi. Yani hoca öğrenci arkadaşımın söylediğini hem desteklemiş, hem de düzelterek, çok ihtişamlı bir yapı olduğunu kastederek saray olduğunu ifade etmişti. Hocamız daha sonra ise, “ben de sarayı gördüm. Hele o mermerlerine bakınca, ağzım açık kalmıştı” dedi. Ben de tarih hocamızın sözlerine karşılık olarak, “kimileri o güzel mermerlerin içinde yaşarken, kimileri, onlar o mermerlerin içinde yaşasınlar diye gece gündüz çalışırlar” diyerek ülkede adaletsizlik ve eşitsizlik olduğunu savunmuştum.
Ülkedeki adaletsizlikten, eşitsizlikten bahsederken, hocam bana gittiği ülkelerde de adaletsizlik, eşitsizlik olduğunu belirterek, “ülkemiz eşit değil haksızlıklar var. Ancak diğer ülkelerde de aynı sorunlar var” diyerek karşılık verdi. Arkadaşlarımla “ne olur, ne yapmalı?” diye konuşuyorken, adaletin ve eşitliğin sosyalist toplumda olduğunu söyleyerek hayal kurduk.
Ülkeyi, o zenginliği üreten, o ihtişamlı mermerli sarayları, binaları yapan işçiler zenginleştiriyor. Ama kendileri o elleriyle, alınlarının teriyle yaptıkları o saraylarda oturamıyorlar, evlerine çocuklarına boyunları bükük gidiyorlar. Ülkeye faydası olmayanlar o ihtişamlı mermerlerin içinde keyiflerince yaşıyorlar. O mermerleri yapanları görmüyorlar, görseler de tepeden bakarak yok sayıyorlar.