Yıllar önce çalıştığım otomotiv fabrikasında, yanımdaki işçiyle kısa zamanda arkadaş oldum. Haksızlıklar karşısında susmayan, neşeli, konuşkan bir genç kızdı. Aynı fabrikadaki bir başka arkadaşımla evlendi. Kısa zamanda iki de çocuğu oldu. İşten önce ben atıldım, sonra o atıldı. Kocası ise çalışmaya devam etti. Aradan geçen zamana rağmen dostluğumuz devam etti. Ama yıllar içinde o neşeli ve kavgacı arkadaşımın yerini geçim derdinin, fazla mesailere kaptırılan vakitlerin, ev işleri çilesinin ve iki yaramaz çocuğun tükettiği sessiz, bezgin bir kadın aldı. Ne zaman arasam sesi yorgun gelirdi. Ama son aradığımda sesi bambaşka geliyordu.
Birbirimizi çok özlemiştik ama mevzu bu değildi. Esas neşe kaynağı eşiydi. Aynı otomotiv fabrikasında çalışmaya devam eden eşine göre, Türk Metal’in MESS ile imzalanacak grup toplu sözleşmesi için hazırladığı taslak çok iyiymiş. O taslaktaki %38 zam yaşamlarını çok kolaylaştıracakmış. Patronlar bu zammı hiç sorun çıkarmadan vereceklermiş. “Bildiğin gibi değil canım, eve elektrikli süpürge lazım diyorum, ‘sözleşmeden sonra’ diyor. Taksitle şu perdeleri değiştirsek diyorum, ‘sözleşmeden sonra’ diyor. Kombinin bakımı? ‘Sözleşmeden sonra’. Çocuklara üst baş? ‘Sözleşmeden sonra.’ Bana ayakkabı? ‘Sözleşmeden sonra’… Hiçbir şeye hayır demiyor. Ne sözleşmeymiş arkadaş! Sanki zengin olacağız. ‘Görürsün bak, çok iyi zam alacağız, düze çıkacağız, bu sefer gümbür gümbür geliyoruz’ deyip duruyor. Öyle mutlu ki! Çocuklar bile öğrendi: Sözleşmeden sonra!”
Bu konuşmanın ardından telefonu eşi aldı: “Ama sadece ben değilim ki, fabrikadaki herkes çok umutlu” dedi. “Sözleşmeden sonra” bana yemek ısmarlayacağını da ekledi. Telefon yine el değiştirdi, arkadaşım “bizimkinin beklentileri haklı da, sözleşmenin sonrası için sözleşmenin öncesinin de sağlam olması gerekmez mi?” dedi. Beni evine davet etti.
Hikâyenin gerisi mi? Sözleşmeden sonra…