20 Haziranda başlayan Süperpak işçilerinin grevi sürüyor. Patronun sıfır zam dayatması sonucu İzmir, Antep ve Karaman’daki üç fabrikanın işçileri aynı gün greve çıktılar. İşveren, işçilerin örgütlü olduğu Selüloz-İş sendikasını devre dışı bırakmak için çeşitli hilelere başvuruyor. İşçilerse grevlerine sahip çıkarak patronun ayak oyunlarını boşa çıkartıyorlar. Grev çadırında, grev nöbet çizelgesi tablosu oluşturmuşlar. Aynı fabrikada çalıştıkları gibi fabrika önündeki grev çadırında grevlerini birlikte sürdürüyorlar. Talepleri belli. Taleplerinin kabul edilmesini, Selüloz-İş sendikasıyla toplu iş sözleşmesi imzalanmasını istiyorlar.
Bayramlarda ilk ziyaret büyüklere yapılır. Ancak hakları için mücadele eden, grevi veya direnişte olan işçilerin yanında olmak da önemli. Annemi arayıp bayramını kutladım. Önce hem bayramlarını kutlamak, hem de dayanışmada bulunmak için grevci işçilere dayanışma ziyaretinde bulunacağımı söyledim. Bayramın birinci günü, Süperpak işçilerinin grevinin 64. gününde grev çadırına gittim. İki grev gözcüsü, Şahin ve Erkan beni karşıladılar. Yemeklerini, ekmeklerini paylaştılar, birlikte yedik. Grev yerinin iki minik yavru kedisi var. Yemeğimizin içindeki kıymaları daha minnacık olan yavru kedilerle paylaştık. Grevci işçi Erkan, “birine grev diğerine sendika adını koyalım” diyor, yavru kedilerden birini severek.
Şahin 33 yaşında, 9 yıldır Süperpak’ta çalışıyor, Erkan da 33 yaşında ve 4 yıldır bu fabrikada çalışıyor. Bu işçilerden biri Kürt-Alevi, diğeri ise muhacir-Sünni, grevden önce pek bir samimiyetleri yokmuş. Şimdi birbirlerini daha iyi tanıyorlar. Birlikte grev gözcülüğü yapıyorlar. İkisi de ilk kez sendikalı bir fabrikada çalışıyorlar. Şahin, fabrikaya sendikanın sokulduğu dönemde iki yıllık işçiymiş. Şahin, vardiya amirinin yanlarına gelerek, “keşke greve çıkmasaydınız” dediğini söylüyor, kızarak. Vardiya amirinin patrondan yana olduğunun çok iyi farkında. Sonra ekliyor, “greve çıkmayıp sıfır zammı kabul mü edecektik? Sendikayla görüşmek istemiyor işveren. Biz sendikalıyız, sendikayla görüşecekler” diyor. Grev çadırının karşı tarafında tahtadan bir kulübeyi göstererek, “onu ben yaptım. Yaz diye etrafını kapatmadım. Kışın grevde olursak, etrafını kapatırım. Biz bu grevin uzun sürebileceğini biliyorduk. Uzun da sürse, haklarımız için sürdüreceğiz” diyor.
Şahin’e nasıl sendikalaştıklarını sordum. “Daha çok para için sokulmadı sendika. Herkes fazla mesailerden, baskıdan bıkmıştı. Vardiya amirleri ‘mesaiye kalacaksınız’ diyordu, mesaiye kalıyorduk. Sürekli mesai yapsak da çok para kazanmıyorduk aslında. Birileri sendika işleriyle uğraşıyormuş. Sonradan bana da söyledi bir arkadaş. Hemen imza atarım dedim. Bir zaman sonra sendika yetki aldı. Hâlâ imza atmayanlar vardı. Sendika fabrikaya girmişti. İmza atmamış olanlar da sonradan imza attılar. Sendika olmasaydı, biz greve çıkabilir miydik? Biz maaşımıza net zam istiyoruz. Brüt demek, vergi kesilecek demektir. Elimize geçecek olan daha az olacak” diyor. Erkan, “patronun niyeti sıfır zamla çalıştırmak. Sendikayı da işyerinden çıkartmak, biz sendikalı olarak işimize geri dönmek istiyoruz. Bunun için grevdeyiz” diyor.
İşçiler, mücadele etmeyi öğrenmeye başladıklarında, örgütlü olmanın önemini kavramaya başlıyorlar. Kimlerin işçilerden yana, kimlerin patronlardan yana olduğunu yaşayarak öğreniyorlar. Şahin, “ağabey son zamanlarda eylemler arttı sanki?” diye soruyor. Ben de “birçok yerde eylem, grev ve direnişler var. Sana böyle gelmesinin nedeni, sizin grevden önce grevler, direnişler ve yapılan eylemlere dikkat etmiyordun. Şimdi sen de grevci bir işçi olduğun için, dikkat ettiğin için öyle görüyorsun” diyorum. Başarılar dileyerek ayrılıyorum.