Süperpak işçileri bir aydan beri grevdeler. 100’e yakın işçi İzmir Torbalı’da, 80’e yakın işçi Antep’te, 50’ye yakın işçi de Karaman’da grevdeler. Yaklaşık 250 işçi talepleri kabul edilmediği için fabrikaların önüne grev pankartını asarak greve çıkmışlardı. Süperpak işçileri Türk-İş’e bağlı Selüloz-İş Sendikasına üyeler. İşçiler iki yıllık toplu iş sözleşmesi için 475 lira net ücret artışı talep ettiler. Patronsa iki yıl için sıfır zam dayattı. İşçiler greve çıkmamak için 475 liralık taleplerini 350 liraya çektiler. Patron temsilcileri işçilerin bu aşağı çekilmiş taleplerini de kabul etmedi. Bu nedenle işçiler üç fabrikada birden 19 Haziranda greve çıktılar. Sendikalar, toplu ve kalabalık destek ve dayanışma ziyaretleriyle işçileri yalnız bırakmıyorlar.
19 Temmuz günü dayanışma ziyaretine gitmek üzere otobüse bindim. Şoföre Süperpak fabrikasının önüne gitmek için hangi durakta inmem gerektiğini sordum. İzmir’in sıcağından olacak, hatırlayamadı önce. “Hani işçiler grevdeler. İşte o fabrika” deyince hatırladı. Hangi durakta ineceğimi söyledi. Sendikalı bir işçi olarak hatırlamadığı için kendisine kızdı. Bastonlu tonton bir amcamız, “grev va orda grev. Nah şurdan gedivedinmiydi, önüne varın” dedi. Şoföre ve tonton amcamıza teşekkür ederek indim otobüsten. Otobüsten inmeye hazırlandığım sırada, yaşlı, genç, kadın erkek grevci işçiler hakkında konuşuyorlardı birbirleriyle.
Fabrika önündeki grevci işçilerin yanına vardım. İki grev gözcüsü, İlyas ve Latif bir de grevci işçilerden birinin oğlu Timur vardı. Selamlaştık, tanıştık. UİD-DER’li bir işçi olduğumu ve UİD-DER’li işçilerin selamını getirdiğimi söyledim. İşçi Dayanışması gazetesi de yanımdaydı, masanın üzerine bıraktım. Önce babası, sonra oğlu İşçi Dayanışması bülteninin sayfalarını karıştırarak baktılar. Diğer grev gözcüsü İlyas yan masada metal bileklik parçalarını birleştiriyordu. İlyas usta işine arar vererek odun semaverinin altını ateşledi. Taze çay demlemek için. Diğer görevli grevci işçilerin Torbalı’ya gittiklerini söyledi. İlyas usta “bugün Torbalı’nın pazarı var. Arkadaşlar Torbalı’nın merkezinde açıklama yapacaklar. Sonra da pazarda bildiri dağıtacaklar” dedi.
Masanın üzerine bıraktığım İşçi Dayanışması’nın ilk yazısı 24 Haziran seçimini değerlendiriyor ve işçi sınıfının birliğini sağlamanın önemini vurguluyordu. Bir gün önce OHAL “kaldırılmış” olduğu için, “seçimler geride kaldı. Dün de OHAL kaldırılmış. Ama OHAL yetkisi valilere verilecek gibi görünüyor” diyorum. İlyas, “OHAL gitmiş, Zuhal gelmiş” diyerek tepki gösteriyor. Timur İşçi Dayanışması’nın sayfalarını çevirip dururken, “amca siz işçileri ayaklandırma örgütü müsünüz?” diye afacan bir soru sordu. Doğrusu Timur’un bu afacan sorusunu iyi cevaplayabilmek için birkaç kez yutkundum ve işçilerin birliğini sağlama, dayanışmasını güçlendirme ve sömürüye karşı mücadele örgütü olduğumuzu elimden geldiğince cevaplamaya çalıştım.
İlyas’ın kulağı bizde, ama bir yandan da hep bir işlerle uğraşıyor. Benim sorduklarıma daha çok Latif cevap veriyor. Timur dördüncü sınıfa geçmiş. Babasıyla benim konuşmalarımızı dikkatlice dinliyor. Latif usta, grevden çok seçimler hakkında konuşuyor. Seçimler hakkında CHP’yi ve tutumunu eleştiriyor. Eleştirilerinde haklı elbette ki... “Usta sen, ben, İlyas usta ve diğer tüm işçiler işçi sınıfının penceresinden bakmak zorundayız. Sen grevci bir işçisin. Bu grevin başarıya ulaşması için bakacağımız kendi penceremiz. Farklı partilere oy versek de, başka memleketten olsak da sorunlarımız ve çıkarlarımız bir” diyorum. İlyas bir yandan çalışıyor, ama kulağı bizde. İlyas beni onaylıyor, “evet, birlik olmalıyız” diyor.
Latif, “bizim aramızda kredi borcu olmayan arkadaş yok. Herkes bankalara borçlu” diyor. “Sadece siz değil, kredi borcu olmayan işçi yok gibi” diye ekliyorum. İlyas, elinde uğraştığı işine arar vererek, “bizim patronun merkezi Viyana’daymış. Sendikacı arkadaşlar hele bir gelsinler. Viyana’ya gidin, gidip patronun kapısında eylem yapın. Siz gidemeyecekseniz, yetki verin ben giderim. Viyana’ya gidip, kendimi patronun kapısına kelepçeleyeceğim. Bizim sorunumuzu çöz. Hakkımız olanı ver diyeceğim” diyor. UPS işçilerinin verdikleri mücadeleyi ve Türkiye’deki işçilerin mücadelesinin başarıya ulaşmasında Avrupa’nın birçok ülkesinde sendikaların ve işçilerin dayanışma eylemlerini anlattım, bu konuda sohbet ettik. Neticede işçiler örgütlü olmadan, örgütlü davranmadan bir başarı elde edilmiyor.
Timur, İlyas amcasına ve babasına grev yerinin süpürülmesinde yardım etti. Ortalık düzenlendi. Nöbet değişim zamanı yaklaşıyordu. Timur, babası ve İlyas amcasının grev pankartının önünde fotoğraflarını çektim. Babası ve İlyas amcası yumruklarını havaya kaldırınca, Timur da elini yumruk yaparak havaya kaldırdı. Bu kez bana değil, babasını yutkunduracak bir soru sordu: “Baba yumruğumuzu niçin havaya kaldırdık?” Latif usta Timur’un sorusunu, “yumruğu havaya kaldırmak işçilerin, devrimcilerin sembolü” diyerek cevaplamaya çalışıyordu.