Taksim’de 1 Mayıs kutladık, çok güzel geçti. Ama 32 yıl sonrasında Taksim’de kutlanan 1 Mayıs bence yine de tam bir kazanım olmamıştır. Aşılması gerekenler var, kazanılması gereken sendikalarımız var. Çünkü bakıyorum kürsüde konuşanlar, sermaye uşaklığı yapan, işçi sınıfının önünde bir engel olarak duran bürokrat sendikacılardı. Oysa bunca işçi bu bürokratları dinlemeye gitmedi. Aslında bu alanın sahibi biz işçilersek, kürsünün de sahibi olması gerekenler biz işçiler olmalıyız.
Biliyorsunuz her yerde işten atılmalar devam ediyor. İşsizlik had safhada. Diğer tarafta 12-16 saat çalıştırılanlar bizleriz. İşçiler sefalet ücretine mahkûm ediliyor. Ama sendikacılara bakıyorum, TV’lerde ve gazetelerde çok büyük iş yapmışlar gibi ahkâm kesiyorlar. Bir yandan üye kaybederken, işçilerin haklarını korumaktansa kendi koltuklarını korumayı tercih ediyorlar.
Bütün bu olumsuzluklara rağmen işçi sınıfının mücadelesini veren onurlu işçiler var. Ben de bu onurlu gruplardan biri olan UİD-DER ile 1 Mayıs’a katıldım. Çok disiplinli, sınıf mücadelesi veren, sınıfın haklarını savunan bir dernek. 1977’deki coşkuyu, o zamanki sınıf bilincini bizlere yansıtan bir dernek. İşçi sınıfı mücadelesinin bitmediğini, kapitalizm ortadan kalkana kadar devam etmesi gerektiğini bizlere anlatıyor ve ben de bunu anlıyorum. Taksim’de 1 Mayıs güzel ve coşkulu geçti. UİD-DER’in alana girişi de çıkışı da çevrede çok olumlu bir izlenim bıraktı. İşçi sınıfının olması gereken örgütlülüğü işte böyle olmalı. Seneye yine UİD-DER’le alanlarda olacağım. Ama seneye kadar çok çalışmalıyım.
Yaşasın 1 Mayıs, Yaşasın örgütlü mücadelemiz!