Son günlerde patates ve soğanın son hızla rekor fiyatlara doğru koştuğunu görüyoruz. Mesele yoksul işçi ve emekçilerin sofralarının vazgeçilmezi olan soğan ve patates olunca haliyle bu konu hepimizin gündeminde yer etti. İstanbul Büyükşehir Belediyesi Hal Müdürlüğünün açıkladığı rakamlara göre, patatesin kilogram fiyatı 19 Haziran itibarıyla 2,5 lira ile 3,5 lira arasında değişiyor. Mayıs ayında ise aynı patatesin fiyatı halde 1 lira ile 1,8 lira arasındaydı. Buna göre, bir ay içinde haldeki patateste fiyat değişimi %94’ü buluyor. 2017 Haziranında ise patates en düşük 1,3 liradan, en yüksek 2 liradan alıcı buluyordu. Buna göre patatesteki bir yıllık fiyat değişimi %75’i bulmuş durumda. Şu anda raflarda çeşidine göre kilosu 4,5 liradan 6 liraya kadar patates bulmak mümkün. Mayıs ayında kilosu İstanbul halinde 1 ile 1,60 lira arasında değişen fiyatlardan satılan soğanın ise, haziran ayı itibarıyla fiyatı 3 ile 5 lira aralığına yükseldi. Bundan bir yıl önce soğanın kilogramının halde 60 kuruş ile 1 lira arasında alıcı bulduğu göz önüne alındığında, bir yıllık farkın %400 olduğu görülüyor. 1 aylık fiyat artışı da %212 seviyesinde. Fiyatlardaki artış, 1 kilogram soğanın market raflarında 6,5 liradan tüketiciyle buluşmasına neden oldu.
Soğanın ve patatesin fiyatlarının bu şekilde uçuşa geçtiğini gören işçiler şok içinde. “Soğan ve patates de yiyemeyeceksek ne yiyeceğiz?” diye soruyorlar. Yapılan zammı duyduğumda işten eve geldiğimde ilk iş gidip sepetin içine baktım. İki tane soğan, üç tane de patates vardı. Valla ganimet bulmuş gibi sevindim desem yalan olmaz. Sonra “bizi ne hale getirdiler, şu geldiğimiz hale bak” dedim kendi kendime. Artık anlaşılan soğan ve patates de bizim için lüks oldu. Hükümet ise bu fiyatlar karşısında “spekülasyon” diyerek sorunu çarpıtmanın peşinde. İyi de kardeşim bizim evimize kuru soğan ve patates de girmeyecekse ne yiyeceğiz? Annemin bir lafı var, böyle durumlarda: “N’apalım taş mı kaynatıp yiyelim” der. Valla anlaşılan iktidarın insafına kalırsak o noktaya doğru gideceğiz.
Gıdadan, akaryakıta, giyimden, elektriğe suya kadar tüm ihtiyaç giderlerine zam üstüne zam yapılıyor. Canı yanan işçiler, emekçiler tepki vermeye ve bu konular gündem olmaya başladığında ise iktidar hemen o meşhur söylemlerinin arkasına gizleniyor. Spekülasyon, dış güçlerin oyunu, faiz lobisi falan filan. Ama iktidar istediği kadar laf oyunu yapsın tüm bu sorunların sorumlusunun kendisi olduğu gerçeğini artık gözlerden gizleyemiyor. Ülkenin içinde bulunduğu ekonomik durumla birlikte işçi sınıfı yoksullaştıkça yoksulaşıyor. Krizin derinleşmesi ile birlikte yine en ağır bedeli ödeyen ezilen işçi sınıfı oluyor. Patronlar sınıfının ve hükümetin biz işçilerin boğazındaki lokmaya göz dikmesi, yaşam koşullarımızın gittikçe zorlaşması ve iktidarın çıkıp dalga geçercesine açıklamalar yapması işçilerin öfkesini arttırmaya devam ediyor. Ve biriken bu öfke zamanı geldiğinde egemenlerin ve onların hükümetinin suratına işçi sınıfının tokadı olarak inecek.