Et, binlerce yıldır insanların en temel besin kaynaklarından biridir. Bugün et, emekçilerin büyük çoğunluğu için artık kolay kolay ulaşamayacakları bir lüks haline geldi. İşçilerin ücretleri enflasyon karşısında eriyince birçok besin maddesi lüks haline geliyor. Türkiye’de etin kilosu 40 liranın üzerinde. Asgari ücretli bir işçi 1 aylık maaşıyla ancak ortalama 35-40 kilo et alabiliyor. Yani bir işçi bir gün çalıştığında o parayla bir buçuk kilo et bile alamıyor.
Oysa Gürcistan’da et 5 lira. Arada tam sekiz kat fark var. Gürcistan’a Türkiye’den gidecek ziyaretçiler için kimlik göstermek yeterli. Özellikle sınıra yakın emekçi halk, Türkiye’ye göre daha ucuz olan ürünlerin alışverişini Gürcistan’dan yapıyor. Mesela benzinin litre fiyatı Türkiye’dekinin yarısı kadar. Hal böyle olunca sınıra yakın insanlar imkânlar çerçevesinde alışverişi Gürcistan’dan yapmak istiyorlar.
Ama gel gör ki Türkiye, her şeyi oradan almaya izin vermiyor. Mesela Gürcistan’dan et satın aldığınızda o eti Türkiye’ye sokamıyorsunuz. O eti ancak Gürcistan sınırı içinde pişirip yiyebilirsiniz. Fakat bazıları var ki kendince bu işe bir çözüm bulmuş: Etleri uygun bir şekilde vücutlarına sarıp sınırdan geçiyorlar. Geçenlerde televizyonlarda haberlere çıkmıştı. Neymiş? Et kaçakçıları Lady Gaga’nın et kostümünden ilham alarak vücutlarına et sarıp sınır kapısından geçiyorlarmış.
Gümrük ve Ticaret Bakanı bu şekilde et getirmenin Türkiye ekonomisine zarar verdiğini söylüyor. Hayvanın nasıl kesildiğinin bilinmediğini iddia ediyor. Ayrıca vücutlarına sararak ya da valizlere koyularak et getirilmesi sağlıklı olmuyormuş. İnsanların neden bu şekilde dışarıdan et soktuklarını soran gazeteciye Bakan pişkince gülerek şöyle cevap veriyor: “Türkiye’de et pahalı, herhalde et biraz ucuzlasa bu tarz durumlara daha az rastlanır. Gerçi biraz ucuzlattık ama yine çözüm olmadı.”
Ucuz dedikleri hastalıklı etlere bile emekçilerin bütçesi yetmiyor. Yurt dışından getirilen sözde ucuz etin sağlıklı olmadığı bilindiği halde bununla ilgili bir önlem de alınmıyor. Çünkü sermayenin dini imanı paradır. Sermayenin düşünce mantığı şudur: “Sen o etten para kazanıyor musun? Ona bak sen! İşine gelmediğinde insanların bir parça et yemek için vücutlarına sardıkları ete sağlıksız, dinen vacip değildir dersin; işine gelmediğinde İslam usullerine göre kesilmiyor dersin.” Aklını ve yüreğini daha fazla kâra odaklamış bu sömürücü sınıf işine gelmediğinde besmelesiz hayvan kesildiğini söylüyor, işine geldiğinde hastalıklı etleri ucuz diyerek emekçilere yedirmeye çalışıyor. Öyle görünüyor ki işçi ve emekçiler olarak mücadele etmedikçe ne bize ne yedirdiklerini bileceğiz ne de sağlıklı olana bütçemiz yetecek.