Uzun zamandır gündemde olan Toplu İş İlişkileri Kanunu Tasarısı Ekim ayı başında Meclis’te görüşülmeye başlandı. Genel Kurula gelir gelmez tasarının ismi Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanunu Tasarısı olarak değiştirildi. Çalışma yaşamına ilişkin önemli değişiklikler getiren tasarı, sendikalar ve işçi örgütleri tarafından tepkiyle karşılandı. Ancak AKP hükümeti tasarıyı patronların arzusu doğrultusunda hayata geçirmek istiyor.
Hâlâ yürürlükte olan 2821 Sayılı Sendikalar Kanunu ve 2822 Sayılı Toplu İş Sözleşmesi, Grev ve Lokavt Kanunu 12 Eylül 1980 askeri darbesinin ürünüdür. 12 Eylül, patronların işçi sınıfını ezmek için hayata geçirdikleri bir faşist darbeydi. Grevler yasaklandı, işçilerin haklarına büyük bir darbe vuruldu ve sendikalar dâhil tüm işçi örgütleri kapatıldı. 1982’de yeni bir anayasa hazırlandı, işçilerin birleşmesinin ve haklarını aramasının önüne duvarlar örüldü. İşçilerin sendikalarda örgütlenmesinin önüne geçmek amacıyla işkolu barajı getirilmekle kalınmadı, baraj %10 olarak belirlendi. Böylece sendikalar, artık bir işyerinde yetkili olabilmek ve toplu sözleşme yapabilmek için işkolundaki işçilerin %10’unu örgütlemek zorundaydılar. İşkolu barajına %50+1 işyeri barajı eklendi; grev yasakları alabildiğine genişletildi. İşçilerin patronlar karşısında pazarlık etme araçları olan sendikaların kolu kanadı kırıldı. İşçilere güven veren toplu iş sözleşmeleri yapılması engellendi. İşte bu nedenle işçi sınıfının belini büken darbe yasalarının değiştirilmesi, 2821 ve 2822 sayılı kanunların ortadan kaldırılması talebi, uzun bir süredir işçilerin ve sendikaların gündemindeydi.
AKP hükümeti, çalışma yaşamına ilişkin bu kanunlarda önemli değişiklikler yapacağını, demokratik düzenlemeler getireceğini, bu değişiklikleri sendika konfederasyonlarıyla mutabakat halinde yapacağını iddia etmişti. Ancak tasarıda yer alan değişikliklerin hiçbiri işçilerin örgütlenmesinin ve etkili toplu iş sözleşmeleri yapabilmesinin önünü açmıyor. Grev yasakları kaldırılmak yerine genişletiliyor. İşkolu ve işyeri barajları korunuyor. Tasarının ilk halinde olumlu sayılabilecek birkaç ufak değişiklik bile patron örgütlerinin itirazlarına takıldı. Meselâ, 30 ve daha az işçi çalıştıran işyerlerinde sendikal nedenlerle işten atılan işçilerin, sendikal tazminat davası açma hakkı tasarıdan çıkartılmıştır. Böylece toplamda yüz binlerce işçinin çalıştığı bu işyerlerinde sendikal örgütlenmenin önü kesilmiş oluyor. Özetle, 12 Eylül’ün yasalardaki yasakçı zihniyeti korunuyor.
Tasarı kanunlaştığında onlarca sendika baraj altında kalacak. Çünkü işkolları birleştirilmesine ve böylece eskisine göre herhangi bir işkolunda kayıtlı işçi sayısı artmasına rağmen, işkolu barajı devam ediyor. İşkolu barajının %10’dan %3’e indirilmesi asla yeterli değildir. Biz, işkolu ve işyeri barajının tümüyle kaldırılmasını talep ediyoruz! Dayanışma ve genel grev başta olmak üzere her türlü grevin önündeki tüm yasal engeller kaldırılmalı, işçilerin grev çadırı kurması ve tüm grevci işçilerin işyeri önünde beklemesi serbest olmalıdır!
Yeni sendikalar kanunu yasalaştığında onlarca sendikanın yetkisi düşecek ve bu sendikaların örgütlü olduğu işyerlerinde işçiler resmi olarak örgütsüz hale gelecekler. AKP hükümeti, bu durumu bir şantaj olarak kullanıyor. Ulusal İstihdam Stratejisi kapsamında kıdem tazminatının bir fona devredilmesine ve kölelik büroları kurulmasına karşı çıkılmaması koşuluyla, bir iki yıl daha, özel bir düzenlemeyle sendikaları yetkili kabul etmeyi öneriyor. Nitekim Türk-İş ve Hak-İş’in üst yönetimleri bu teklifi kabul ederek AKP hükümetine destek vermişlerdir. Çok açık ki, bürokratların bu tutumu işçilere ihanet edilmesi anlamına gelmektedir.
İşçilerin birliğinin önünü açmayan, grev yasaklarını genişleten yeni Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanunu Tasarısı’na karşı çıkmak tüm işçilerin ve sendikaların görevidir. Lakin ne yazık ki, mücadeleden yana olduğunu söyleyen sendikalar bile, AKP hükümetinin tehdit ve şantajları karşısında güçlü bir itiraz yükseltebilmiş ve konuyu işçilerin gündemine taşıyabilmiş değiller.
Örgütlenmenin önündeki engellerden dolayı üye sayısı giderek azalan ve yok olma noktasına gelen sendikalar, hükümetin işkolu yetkisi tehditleri karşısında uzlaşmalara ve geçici çözümlere değil, tabanlarındaki işçilere başvurmalıdırlar. Tasarı, büyük olasılıkla önümüzdeki günlerde Meclis’te kabul edilerek yasalaşacak. Ancak bu durum her şeyin bittiği anlamına gelmez. Kendi çıkarları doğrultusunda bir gecede yasalar çıkaran AKP hükümeti, işçilerin basınç bindirmesiyle geri adım atmak zorunda kalacaktır. AKP hükümetinin işçilere ve sendikalara karşı yönelttiği saldırılar, ancak topyekûn bir örgütlenme çabasıyla ve mücadeleyle geri püskürtülebilir.