Buradasınız
Kapitalizmin Yarattığı Mültecilik Dramı
Gülhan Dildar
Afganistan, Irak, Suriye, Libya, Somali, Eritre, Bangladeş ve daha nice Asya, Afrika ve Ortadoğu ülkesinden milyonlarca yoksul emekçi, savaş, açlık, işsizlik, salgın hastalıklar, katliamlar, siyasi baskılar ve yine tahripkâr kapitalist üretim tarzı yüzünden oluşan doğal afetler sebebiyle yaşadıkları toprakları terk etmek zorunda kalıyor. Kapitalizmin emperyalizm aşamasının ürettiği en ciddi sorunların başında ise savaş geliyor. Emperyalist-kapitalist güçler dünyayı bir savaş cehennemine dönüştürmüş durumdalar. Emperyalistler kirli hesapları ve çıkarları uğruna milyonlarca insanı canından etmekten, evsiz-barksız, çaresiz bırakmaktan sakınmıyorlar. Doğdukları topraklarda burjuva egemenler tarafından başlatılan savaşların ne zaman sona ereceğini bilmeyen, yoksulluk ve sefalet içinde kıvranan emekçi kitleler, çaresizlik içinde akın akın göç ediyorlar. Bugün 300 milyonu aşkın insan doğup büyüdükleri toprakları terk etmiş durumda. Sadece Suriye’deki iç savaştan kaynaklı olarak 11 milyon Suriyeli yer değiştirmek zorunda kaldı.
Ortadoğu’dan, Afrika’dan Avrupa ülkelerine göç edip daha “normal” bir yaşam sürdürme umuduyla her gün binlerce insan göç yollarını tutuyor. Üstelik canlarından başka kaybedecek şeyleri olmayan mülteciler, ölümü göze alarak bu yollara çıkıyorlar. Ağırlıklı olarak Libya üzerinden İtalya’ya ulaşmaya çalışan mülteciler, son zamanlarda Türkiye üzerinden Yunanistan’a ulaşma ve buradan Avrupa’nın diğer ülkelerine geçme hayaliyle yollara düşüyorlar. Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği, 2015’in başından beri kaçak yollarla Avrupa’ya giren mülteci sayısının 300 bine yaklaştığını ve bu yıl deniz yoluyla Yunanistan’a gelen mülteci sayısının ise 124 bini bulduğunu belirtiyor. Sadece Temmuz ayında 50 bin sığınmacı Yunanistan’a geçti. Bu yıl Yunanistan’a gelen sığınmacı sayısının geçen yıla kıyasla %750 arttığı belirtiliyor. 2014 yılında toplamda 43 bin 500 kişi Türkiye’den Yunanistan’a geçmişti. Son dönemde mülteciler için Türkiye-Yunanistan yolu, Afrika-İtalya rotasını geride bırakmış durumda. Sadece Ağustosun ilk haftasında Türkiye’den Yunanistan’a kaçak giriş yapan mülteci sayısının 11 binin üzerinde olduğu tahmin ediliyor. Bu rakamlar kapitalizmin yarattığı sorunların vahim boyutlara ulaştığını, yüz binlerce insanın çıkışsızlık içerisinde göç etmekten başka bir çare bulamadığını göstermektedir.
İnsanlık dramı yaşanıyor
Kaçak yollarla Avrupa’ya geçmeye çalışan mültecilerin başlarına gelenler tam bir insanlık ayıbı. Umut yollarında mülteciler adeta varolma savaşı veriyorlar. Yüzlerce insanın sıkış tıkış binip karanlık sulara açıldıkları tekneler, botlar bir anda onların sonu olabiliyor. Üstelik son günlerde bu acı örneklerin sayısı katlanarak artmış durumda. 400, 700, 800 insanın bulunduğu tekneler batıyor, kadın çocuk demeden yüzlerce can yitip gidiyor. Sadece deniz yoluyla değil, aynı zamanda karayoluyla Avrupa’ya geçmeye çalışan sığınmacılar da insan tacirlerinin kurbanı oluyorlar. Kamyon kasalarında, kapalı konteynırlarda yolculuk yapan mülteciler, havasızlıktan 50’şer, 70’şer can veriyorlar. Bu vahşi katliamlar burjuva medyanın haber bültenlerine ancak birkaç saniyelik dolgu malzemesi oluyor. Uluslararası Göç Örgütü bu yıl Akdeniz’de teknelerin batması sonucu ölen göçmenlerin sayısının 30 bini aşacağını tahmin ediyor. 2014’te bu sayı 3279’du ki, bu rakam sadece resmi kayıtlara geçmiş olan ölümleri yansıtıyor.
Her gün onlarca, yüzlerce insanın hüzünlü gözleri karanlık sularda, kapalı kasalarda bir daha açılmamak üzere kapanırken, kapitalistler aymazca “çözüm arayışlarını sürdürdüklerini” duyuruyorlar. Avusturya’da kamyon kasasında 70’in üzerinde mültecinin cansız bedeni ile karşılaşıldığında Almanya Başbakanı Merkel, “sarsıldık” demişti. Bu ikiyüzlü sözleri sarf eden Avrupalı egemenler, mülteci sorununu sığınmacıların Avrupa’ya girişini engelleyerek çözebileceklerini düşünüyorlar ve bunun için insanlıkdışı yöntemlere başvuruyorlar. Yunanistan ve Makedonya sınırında yaşananlar ibret vericidir. Yunanistan ve Bulgaristan, Türkiye sınırına duvarlar örerek karadan gelenleri engellemeye çalışıyor. Fakat bu yöntem mültecilerin çok daha tehlikeli yollara başvurmasına ve ölümlerin artmasına sebep oluyor.
Türkiye’de Bodrum ve İzmir gibi kent merkezlerinde parklarda kalmaya başlayan sığınmacılar, Yunanistan’a geçecekleri günü bekliyorlar. Yunanistan’a geçmeyi başaranlar ise bu kez orada insanı dehşete düşüren muamelelerle karşı karşıya kalıyorlar. Geçtiğimiz günlerde Yunan polisi, Kos adasındaki bir futbol sahasına kurulan kampa girmek için kayıt sırası bekleyen mültecilere, yangın söndürücüler ve coplarla saldırdı. Haftalardır adadaki park ve kumsallarda konaklayan mülteciler, susuzluk ve açlık sorunları yaşıyorlar. Saatlerce güneşin altında sırada bekleyen göçmenler doğal olarak tepki gösteriyorlar ama karşılarında azgınca saldıran polisi buluyorlar. Kapitalistler için hamam böceği olarak gördükleri sığınmacıların hayatta kalıp kalmamasının bir önemi yok. Yunan sahil güvenlikçileri, aldıkları talimat doğrultusunda, sığınmacıların kendi karasularına girmelerini önlemek için botları delici aletlerle patlatıyorlar. Vicdanları kurumuş burjuva egemenler, huzurlarının kaçmaması için kadın çocuk demeden göçmenlerin ölümleri pahasına sınırları içerisine sokulmaması için her türlü yola başvuruyorlar. Ama nafile.
Krizde olan Yunanistan bu büyük göç dalgasıyla baş edemeyeceğini ve Avrupa Birliği’nden yardım istediğini duyuruyor. AB ise üye ülkelerden mültecileri bölüşerek İtalya ile Yunanistan üzerindeki yükün paylaşılmasını istiyor. AB yasalarına göre, göçmenler sığınma başvurusu yaptıkları ülkeden kabul alana dek AB sınırları içinde ilk ayak bastıkları ülkenin dışına çıkamıyor. Son iki ayda 44 bini aşkın göçmenin Makedonya üzerinden AB ülkelerine giriş yaptığı belirtiliyor. Geçtiğimiz günlerde binlerce mülteci Yunanistan’dan Makedonya’ya geçmek istemiş ancak Makedonya sınırında polisin dehşete düşüren müdahalesiyle karşı karşıya kalmışlardı. Aralarında çocukların, hamile kadınların da olduğu binlerce sığınmacı, polisin sersemletici el bombası atmasına rağmen tel örgüleri aşıp Makedonya’ya girmeyi başardılar. Çoğunluğu Ortadoğu’dan gelen mültecilerin isteği, Makedonya sınırının açılarak diğer Avrupa ülkelerine geçişlerine izin verilmesiydi. Geceyi Yunanistan sınırında geçiren, açlıkla, susuzlukla boğuşan mültecileri, ertesi gün hiçbir güç durduramadı. Canlarından başka ne vardı ki korkacakları?
Denize açılacak olan sığınmacılarla gazeteciler arasında geçen şu diyalog çarpıcıdır. Gazetecilerin “umuda yolculuk felâkete dönüşebilir, boğulup ölebilirsiniz” sözlerine, sığınmacılar “biz zaten kan, gözyaşı ve ölümün içinden geliyoruz” cevabını veriyorlar. Savaşın cehenneme çevirdiği dünyada her gün binlerce insan yaşamını kaybediyor, göç ediyor. Rakamların dili soğuk, akıllarda kalması da zor. Ama kucağında küçücük kızını taşıyan bir babanın her ne pahasına olursa olsun o tel örgüleri geçmek isteyişi ve polisin acımasızca sıktığı tazyikli suyla saçları dağılmış küçücük kızın o kara kara bakan gözleri çok şey anlatıyor. O küçük kızın gözleri, vicdanı olan herkese emperyalist savaşlara karşı, sefalet koşullarına karşı birlik olmak için daha ne kadar bekleyeceksiniz diye soruyor!
Kapitalizmin yarattığı göç kaosu
Avrupa İkinci Dünya Savaşından bu yana yaşanan en büyük göç dalgasıyla karşı karşıya. Akın akın yaşanan bu göç, devasa bir krizi de beraberinde getiriyor. Avrupa devletleri tek başlarına yüz binlerce mültecinin ihtiyaçlarını karşılayamayacaklarını söylerken ciddi bir kaosla da karşı karşıya olduklarını itiraf ediyorlar. Evet, bugünlerde tam bir kaos yaşanıyor. Ama kim bu kaosun sorumlusu? İnsanlar neden yurtlarını terk etmek zorunda kalıyorlar? Batılı emperyalist güçler, kendi topraklarından uzakta başlattıkları savaşların ülkelerini bu denli büyük göç dalgalarıyla karşı karşıya getireceğini öngörememişlerdi. Savaşta milyar dolarlar harcayan burjuca devletler, mültecilerin gıda, barınma gibi temel ihtiyaçlarını karşılamaktan imtina ediyorlar.
Göçmenlerin teknelerle, kapalı kasa kamyonlarla üst üste taşındığı manzaralar, adeta köle ticaretinin yapıldığı yılları anımsatıyor. 17. yüzyıldan başlayarak milyonlarca Afrikalı, 300 yıldan fazla bir süre boyunca, zorla kaçırılarak ya da bir mal gibi satın alınarak, ayaklarına prangalar vurulup kafeslere konarak gemilerle Avrupa’ya, Amerika’ya taşınmışlardı. Bu insanlık dışı uygulamalar sonucunca binlerce insan yollarda hayatını kaybediyordu. Hayatta kalanlar ise her türlü eza ve cefaya katlanmak zorunda bırakıldıkları kölelik koşullarında yaşam savaşı veriyorlardı. Şimdi de binlerce mülteci, insan tacirleri tarafından insanlık onurunu ayaklar altına alan koşullarda taşınıyor, tehlikeli yolculuklar sonrasında toprağa ayak bastıklarında ise aç, susuz, biçare şekilde normal bir yaşamın yolunu gözlüyorlar. Ama mülteciler için normal bir yaşam zor görünüyor.
11 Eylül sonrası Batılı emperyalistler, Ortadoğu’yu, Afrika’yı savaş cehennemine çevirirlerken göçmen politikalarında da önemli değişiklikler yaptılar. Derinleşen ekonomik kriz koşullarıyla birlikte ırkçı, faşizan yasaları devreye sokan Batılı kapitalist devletler, göçmenlerin ülkelerine girişlerini zorlaştırdılar. Ayrıca göçmen işçileri, kendi ülkelerindeki işçilere karşı da kullanmaya başladılar. İşsizliğin, düşük ücretlerin, sosyal harcamalardaki kesintilerin sorumlusu olarak göçmen işçileri gösterdiler ve hedefe oturttular. İşçi sınıfı içerisinde enternasyonal dayanışmanın önüne geçmeyi hedefleyen kapitalist güçler, yürüttükleri politikalarda bugün başarılı gibi görünüyor olabilirler. Ancak son günlerdeki mülteci dalgası Batılı burjuvaziyi, hiç de rahat günler beklemediğini gösteriyor. Yüz binlerce mültecinin yaşanan kriz koşullarında Avrupa’ya akın etmesi birkaç şeyi beraberinde getiriyor. Avrupa burjuvazisi, ucuz işgücü olarak gördüğü göçmen işçilerin büyük kısmını bugün “artık nüfus” olarak görmektedir. Dolayısıyla da haftalardır Yunanistan’da biriken on binlerce göçmene yardım eli uzatmamaktadır. Tüm zor koşullara rağmen diğer Avrupa ülkelerine geçmeyi başaranlar ise ırkçı, faşizan politikalarla karşılaşmakta, horlanıp dışlanmaktadırlar. Bu insanlık dışı uygulamalar göçmen isyanlarının patlak verme potansiyelini de güçlendirmektedir. Hatırlayacak olursak 2005 Ekiminde Fransa’da günler süren bir göçmen isyanı patlak vermişti. Polisin kovalaması sonrasında iki göçmen genç elektrik trafosunda akıma kapılarak can vermiş ve sonrasında günlerce dinmeyen bir isyan başlamıştı. Binlerce araç yakılmış, kamu binaları da dahil sayısız bina tahrip edilmişti. Bu isyan, işsizlikle, yoksullukla boğuşan, aşağılanan göçmenlerin başkaldırısıyla başlamış ve işçi sınıfının en savunmasız kesimi olan göçmenlerin ayağa kalkışı ve “yerli” işçileri de içine çekmek bakımından ciddi bir potansiyel taşıdığını göstermişti.
Avrupa ülkelerinde ekonomik krizin derinleşmesi “yerli” işçilerin çalışma ve yaşam koşullarını ağırlaştırırken, göçmen dalgasıyla nüfus daha da artacak ve mevcut koşullar daha da zorlu hale gelecektir. Dolayısıyla Avrupalı işçiler öfkelerini ister burjuvaziye, ister burjuvazinin manipülasyonları sonucu göçmen işçilere yöneltsinler her halükârda önümüzdeki günler burjuvazi için sancılı günler olacaktır. Yani Ortadoğu’da, Afrika’da yaşanan savaş cehenneminin sonuçları göçlerle Avrupa’ya yansımayı sürdürecektir.
Avrupalı işçilerin, nereden gelmiş olurlarsa olsunlar göçmen işçilerle enternasyonalizm bayrağı altında birleşmeleri ve ortak düşmana, burjuvaziye karşı örgütlü güç oluşturmaları hayatidir. Öncelikle Avrupalı işçi ve emekçilerin, devlet güçlerinin mültecilere yönelik insanlıkdışı uygulamalarının derhal son bulması için harekete geçmeleri ve bu vahşete dur demeleri gerekir. Sermayeye sonuna dek açık olan sınırlar, mülteciler ve göçmen işçiler için de kaldırılmalı ve insanca yaşayacakları koşullar sağlanmalıdır. Şurası çok açık ki, emperyalist savaşlar son bulmadan, kapitalizm yıkılmadan, göçler de, mültecilerin trajedileri de, işsizlik, açlık, yoksulluk, sefalet koşulları da son bulmayacaktır.
marksist.com’dan alınmıştır.
HAYIR De!
İşçilerin İçine Düştüğü Cendere!
- Sağlık Çalışanlarından Sağlıkta Şiddete Karşı Eylem
- Ücret Gasplarına, Düşük Ücretlere ve Baskılara Karşı Mücadeleler Sürüyor
- 2024: Emeklilere Zulüm Yılı
- İşçiler Hak Gasplarına Karşı Mücadele Ediyor, Kazanıyor
- Tahsin İncirci Yaşamını Yitirdi, Besteleri Yaşayacak
- Faruk Türkoğlu Sonsuzluğa Uğurlandı
- “Emekli Boş Durmasın, Çalışsın Diyenlerdir” Bu Toplumun Sırtına Yük!
- 84 Yaşında Bir İnsan Neden İş Arar?
- Sendikal Baskılar Mücadeleyle Aşılıyor
- Kocaeli’de “MESEM’e ve Çocuk İşçiliğine Son”Eylemi
- Çıkışsızlık Sarmalındaki Gençler
- İş Kazaları Kader Ya da Fıtrat Olamaz
- Türkiye Okul Yemeği Koalisyonu Kuruldu
- Sel Gider Kum Kalır
- İlet’ten İliç’e Mükellefiyetten Bugüne
- Bizim Çocuklarımız Onlar
- “Eşimle Birlikte Kahvaltı Ancak Yıllık İzinde”
- İliç Maden Faciası Kadıköy’de Protesto Edildi
- DERİTEKS’e Yapılan Saldırı Eylemlerle Protesto Edildi
- İliç’te Maden Faciası: Tonlarca Siyanürlü Toprak Çöktü, İşçiler Altında Kaldı
- Maden Ruhsatsız, Göçmen Sahipsiz!
- Göçmen İşçilerin Katili Sermaye Düzenidir!
- Hiçbirimiz Yerli Değiliz, Hepimiz Göçmeniz...
- Umut Tekneleri Ölüm Tekneleri Olmaya Devam Ediyor
- Hem Yurtdışına Gitmek İste Hem de Göçmenlere Demediğini Bırakma!
- Genç Bir Göçmen, Eziklik Duygusu ve Yitirilen Vicdanlar!
- Göçmen Kıyımı Bu Kez de Teksas’ta Yaşandı
- Kapitalizmde Güvenli Liman Yoktur!
- Bir Afgan Göçmen İşçiyle Söyleşi: “Ölmek ya da Özgürce Yaşamak”
- İki Yıl Önce Bugün ve Kapitalizmin Fotoğrafı
- Fas Sınırında İnsanlık Trajedisi: Umut Tekneleri Ne Zaman Kıyıya Varacak?
- Umut Yolculuğu
- Hindistanlı Göçmen İşçilerin Eve Dönüş Mücadelesi
- Yunanistan’da ve Almanya’da Mültecilerle Dayanışma Eylemleri
- Bu Sistem Acı Üretiyor!
- Önyargı ve Suriyeliler Meselesi
- Fakir Baykurt’un Gece Vardiyası; Türk, Alman ve Suriyeli İşçiler
- “İstanbul’da Herkes Yabancı”
- İnsanlık Aya’nın Gözlerinde Saklı
- Umut Tekneleri Ölüm Tekneleri Olmaya Devam Ediyor
- Dümen Yelpazesinde Yaşam Savaşı
- Bu Düzen Çocuklarımıza Bir Oyuncak Bile Veremez
- Bursa’da Göçmen Faciasının Hatırlattığı Acı Gerçekler
- Ortak Duygular Yapay Duvarları Yıkar
- Fakir Baykurt, “Gece Vardiyası” ve Göçmenler
- Göç Sorunu: Hangi Yola Girmeli, Kime Karşı Durmalı?
- Bir Afgan Göçmen İşçiyle Söyleşi: “Ölmek ya da Özgürce Yaşamak”
- Kimin Yanındayız, Kime Karşı Duracağız?
- Adu: Bir Çocuk ve Mültecilik
- Mülteci İşçilerle Biz Bir Sınıfız
- Fas Sınırında İnsanlık Trajedisi: Umut Tekneleri Ne Zaman Kıyıya Varacak?
- Sınıf Kardeşliğini Yükseltelim
- Suriyeli Bir Emekçinin Düşünceleri
- Umut Yolculuğu
- Ne Kadar da Misafirperverlermiş!
- Kapitalizmde Bitmeyen Umut Yolculukları
- Göçmen İşçilerin Umut Teknesi
Son Eklenenler
- Birleşik Metal-İş Sendikası Gebze 1 No’lu Şubenin örgütlü olduğu Mersen’de işçiler, sendika ve toplu sözleşme hakları için 19 Nisanda greve çıktı. Sendikadan yapılan açıklamada şu sözlere yer verildi: “Fransa sermayeli Mersen’in merkez yöneticileri...
- İşçi Dayanışması’yla tanışmış işçi kardeşlerimiz, gazetemizin kendilerinde yarattığı değişimi çok iyi bilir. UİD-DER ile yolları kesişen her işçi kardeşimizin zihni açılır, doğru bir ifadeyle dünyaya ve her şeye sanki üç boyutlu bir gözlükle bakar...
- Bu dünyaya sadece çalışmak için gelmiş gibiyiz. İşyerinde arkadaşlarımın ağzından sürekli şu sözler dökülüyor: “Ya biz bu dünyaya çalışmak için mi geldik? Evde iş, fabrikada iş… Sürekli bir döngünün içinde dönüp duruyoruz. Neden bu kadar çok...
- Türkiye’de seçimler öncesinde çok sayıda emekli eylemi gerçekleşti. Emeklilerin yaşadığı sorunların sandığa yansıyarak yerel seçimleri etkilediği herkesin malumu… Sorunlarımız bitmedi ve seçim sonrasında da emekliler olarak taleplerimizi haykırmaya...
- Merhaba dostlar; bizler İstanbul’dan bir grup öğretmeniz. 1 Mayıs’a yaklaşırken duygularımızı siz işçi kardeşlerimizle paylaşmak istedik. Öncelikle her sene olduğu gibi bu sene de 1 Mayıs coşkusunu haftalar, aylar öncesinden hissetmeye başladık. O...
- Öz Gıda-İş Sendikasında örgütlü işçilerin 7 Marttan beri grevde olduğu Abalıoğlu Lezita fabrikasında 16 Nisanda jandarma işçileri ve sendikacıları darp etti ve ters kelepçeyle gözaltına aldı. Yaralanan 8 işçi hastaneye kaldırıldı. İzmir Kemalpaşa’da...
- 17 Nisan Sağlıkta Şiddete Karşı Mücadele Günü kapsamında Türkiye’nin pek çok kentinde sağlık emekçileri basın açıklamaları gerçekleştirdi. 12 yıl önce Gaziantep’te görev sırasında katledilen Dr. Ersin Arslan ve sağlıkta şiddet sonucu yaşamını...
- Bursa’da faaliyet gösteren Durak Tekstil’de 6 işçi Öz İplik-İş Sendikasına üye oldukları için işten atılmış ve fabrika önünde direnişe geçmişlerdi. 6 Şubattan itibaren direnişlerine kararlı bir şekilde devam eden Durak Tekstil işçileriyle dayanışma...
- Sermaye sınıfı ve iktidar bizi bir birey, bir insan olarak değil sadece ucuz işgücü kaynağı olarak görüyor. Çok çocuk doğurmamızı, gelecek işçi kuşaklarını yetiştirmemizi beklerken, kadın istihdamını teşvik ettiklerini söylerken, doğum ve emzirme...
- Adıyaman’ın Besni ilçesinde bulunan Mega Polietilen fabrikasında 2 aylık ücretleri gasp edilen işçiler 8 Nisanda iş bırakarak direnişe başladı. 15 Nisanda BİRTEK-SEN’in çağrısıyla fabrika önünde bir dayanışma eylemi yapıldı. 5 Nisandan bu yana...
- İşçi sınıfının 8 saatlik işgünü için mücadelesinden doğan 1 Mayıs’ın 138 yıllık bir tarihi var. Kuşaklar boyunca kadın ve erkek işçiler işgününü 8 saate indirmek için mücadele ettiler ama bu mücadele işgününün kısaltılması talebiyle sınırlı kalmadı...
- Hepimiz artan hayat pahalılığından şikâyet ediyoruz. Geçimimizi sağlamakta, ay sonunu getirmekte zorlanıyoruz. Çarşı-pazarda, marketlerde hep aynı sohbeti yapıyor, aynı dertten yakınıyoruz: Hayat çok pahalı! Çoğumuz için tatil yapmak, hafta sonu...
- İsrail’in Gazze’ye saldırıları altıncı ayını geride bırakırken altı aydır meydanları dolduran İngiltereli işçi ve emekçiler “acil ve kalıcı ateşkes” ve “İsrail’e silah satışının sonlandırılması” talepleriyle bir kez daha meydanlara çıktı. 13 Nisanda...