
Uzayan çalışma saatleri, fazla mesailer, her geçen gün ağırlaşan çalışma koşulları biz işçilerin yaşamlarını yiyip bitiriyor. Doğru düzgün kendimize ve ailemize vakit ayıramıyoruz, hiçbir sosyal yaşantımız yok. Fabrikayla ev arasında adeta mekik dokuyoruz. Peki ya tüm bunların karşılığında elimize geçen ne? Koca bir hiç.
Geçtiğimiz pazar günü UİD-DER Tuzla temsilciliğinde, tam da içinde bulunduğumuz bu yaşamı anlatan bir seminer düzenlendi. “Uzayan Çalışma Saatleri ve Kısalan Yaşamlar” başlıklı seminerde, deriden tekstile, sağlıktan metale, gıdadan büroya kadar birçok sektörden işçi arkadaşlarımız vardı. Seminere başlarken sunucu arkadaş bizlere aranızda 8 saat çalışan var mı diye sordu. Pek çok arkadaş el kaldırdı. Sunucu arkadaş daha sonra da şu soruyu sordu: “Yolda geçen süreyi hesaba katan oldu mu?” Bu sorunun üzerine ise kimse el kaldırmadı. Yolda harcadığımız zaman da patronların biz işçilerden çaldığı bir zamandır. Meselâ öğle arası da iş saatinden sayılmıyor ve bir saatimizi daha fazladan işyerinde geçiriyoruz. 8 saatlik iş gününü her geçen gün kaybediyoruz. Şimdi çalışma saatleri 10, 12 saat arasında değişiyor. Bir de yolda geçen süreleri katarsak kendimize ayırabilecek bir zamanımız kalmıyor. Eve geliyoruz, sadece uyuyoruz. Tam da bu noktada kendi kendime iyi ki de UİD-DER var diyorum. UİD-DER sayesinde fabrika dışında insan yüzü görebiliyorum. UİD-DER sayesinde sosyal aktiviteler düzenleyebiliyoruz. Şiirler okuyoruz, tiyatro kurslarına katılıyoruz, filmler izliyoruz. Bunların hepsi bir örgütlülüğün sayesinde oluyor. Ve en önemlisi çeşitli sektörlerdeki fabrikalardan işçi arkadaşlarımızla bir araya gelip sorunlarımızı paylaşıyoruz ve çözümler üretiyoruz.
Kısalan yaşmalarımızı UİD-DER sayesinde uzatabiliyoruz. UİD-DER’le tanışmadan önce fabrika dışında bir yaşamın olacağına inanmazdım. Ama şimdi bir sürü şey yapıyoruz. Bunları bize öğreten, anlatan, gösteren UİD-DER’e çok teşekkür ediyorum.