
Bu pazar günü UİD-DER Bostancı temsilciliğimizde “Uzayan Çalışma Saatleri ve Kısalan Yaşamlar” konulu bir etkinlik düzenlendi. Etkinliğe birçok farklı sektörden işçiler katıldı. Çalışma koşullarının yaşamlarımızı nasıl etkilediği üzerinde duruldu. 1800’lerden günümüze işçi sınıfının verdiği mücadeleler ve bu mücadeleler sonucunda elde edilen kazanımların, bugün patronlar tarafından ellerimizden nasıl alındığı seminerde anlatıldı. Haklarımız elimizden alındığı gibi, aynı zamanda ücretlerimiz de giderek düşüyor.
Etkinliğimiz esnasında fazla mesailerin zararları bir bir sıralandı. Fazla mesailer işyerine hapsolmamıza neden oluyor, örgütlenmemizi engelleniyor, işsizlik artıyor, çok daha erken yaşlarda yaşlanıyor ve sağlık problemleri yaşıyoruz. Bugünkü teknolojiyle, aslında çalışabilir nüfusun tamamının üretime katılması sağlanarak günde yalnızca 3-4 saat çalışarak insanlığın ihtiyaçlarının karşılanması mümkün. Örneğin, dünyada 7 milyar insan yaşıyor. Bu sayının 4 milyarı çalışabilecek durumda. Fakat yalnızca 2,5 milyarı çalışıyor. 1,5 milyar insan işsiz durumda. Patronlar işsizliği bize karşı bir kırbaç olarak kullanıyor. İşçilerin kursağına giren lokma her geçen gün azalırken, patronların zenginliği alabildiğine artmaya devam ediyor. Dünyada 2 milyar insan günde 2 doların, 1 milyar insan ise günde 1 doların altında gelirle yaşıyor, yani aç yaşıyor. Türkiye’de de durum çok farklı değil. Ama Türkiye İstatistik Kurumu ve Devlet Planlama Teşkilatı, 2010 yılı için kişi başı milli gelirin aylık 125 dolar artarak 10 bin dolara yaklaşmasıyla gurur duyduklarını açıkladı. Asgari ücret bile açlık sınırının altındayken, kişi başı milli geliri 10 bin dolar diye açıklamaları yüzsüzlük değil de nedir?
Aslında ne kadar çok çalışırsak, o kadar çok yoksullaşıyoruz. Ne kadar uzun çalışırsak, bir o kadar da yaşamlarımız kısalıyor. Örneğin 2010 yılı verilerine göre dünyanın atölyesi haline gelen Çin’de saat başına alınan ücret 0,64 dolar. Hindistan’da ise saat ücreti 0,40 dolar. 2011 yılındayız. Teknoloji gelişmişken, insanlığın tüm ihtiyaçlarını kolayca karşılayabilecek olanaklarımız varken, uzayan çalışma saatleri yüzünden bir insanın çocuğunun nasıl büyüdüğünü görememesi büyük bir çelişki değil midir? Biz gece gündüz demeden çalışırken, patronlar yan gelip yatıyorlar. Patronlar sınıfına karşı, “8 saat iş, 8 saat uyku ve 8 saat canımız ne isterse” diyerek yola çıkan işçi atalarımızın yolundan yürüyelim. 1 Mayıs’ta alanlardaki yerimizi alalım. Uzayan iş saatlerinin kısaltılması için 1 Mayıs’a katılalım. Taleplerimizi birlikte haykıralım.
İş Saatleri Kısaltılsın, Herkese İş!
Yaşasın 1 Mayıs! Bijî Yek Gulan!