Ben teknisyenlik yapan bir işçiyim. Şu anda kâğıt sektöründe çalışmaktayım. Sizlere UİD-DER’le tanışmamı ve başımdan geçen bir olayı anlatmak istiyorum. Sabah işe giderken trende İşçi Dayanışması dergisini okuyan bir kadın arkadaşı gördüm. Gözümün ucuyla okuyup arkadaşa nasıl böyle bir dergi edinebilirim diye sordum. Arkadaş UİD-DER gönüllüsü olduğunu, istersem benim de bir UİD-DER gönüllüsü olabileceğimi söyledi. Etkinliğe davet etti ve ben de davete icabet ederek katılmış oldum. İşçi gerçekleriyle yüzleşip işverenlere karşı nasıl mücadele edileceğini ve neler yapabileceğimi öğrenmeye başladım. Bilinçli bir işçi olmanın önemini her gün biraz daha fazla hissediyorum artık.
2001 ve 2002 yıllarında sabah 8’den akşam 8’e kadar 12 saat çalışmaktaydım. Zorunlu 4 saat mesai yaptırılıyordu. Haftasonu ve bayram tatili bile olmadan, poşet üreten bir firmada çalışıyordum. O yıllarda yeni yürümeye başlayan bir çocuğum vardı, fakat çocuğumu yalnızca uyurken görebiliyorum. Çocuğum beni tanımıyordu, çünkü benim sosyal yaşantım ve aile yaşantım işveren tarafından gasp edilmiş durumdaydı. Bir pazar işe gitmemek için kendi kendime karar aldım ve işe gitmedim. Pazar sabahı benden önce uyanan çocuğumun annesinin elinden tutup yatakta birinin yattığını annesine beden dili ile anlatmakta olduğunu gördüm. Çocuğum beni yabancı sanıyor, tanımıyordu. Bunun biz işçilerin kaderi olmaması gerektiğini o an hissettim ve hiçbir hak talep etmeden o işyerinden ayrıldım.
Bugün örgütlü olmanın ve bilinçlenmenin gerektiğini düşünüp UİD-DER’in bizim için ne kadar önemli ve yerinde bir kuruluş olduğu kanaatine vardım. Hiçbir etkinliği ve söyleşileri kaçırmamaya özen göstermeli ve insan olduğumuzun farkına varmalıyız. Mücadeleyi hiç bırakmamalıyız. Öğrenip öğretmeli ve birlikte mücadele etmeliyiz. Bunun adresi neresi diye soran arkadaşlara tek sözüm var: UİD-DER’e gelin. Buranın kapısı herkese açık. Teşekkürler.