Taşeronlaşmanın son derece yaygın ve bunun sonucunda sendikalaşmanın bir o kadar geri olduğu bir dönemden geçiyoruz. Taşeron işçileri ya sendikalı olamayacaklarına, bunu yapabilmenin neredeyse imkânsız olduğuna ya da sendikalaşma çalışmasına dâhil olurlarsa işlerinden olacaklarına inanıyorlar. Durumun algılanışı bir yanıyla böyleyken diğer tarafta da her şeye rağmen bu mücadelenin içinde yer alan işçiler var. Güvencesiz-esnek çalıştırmaya, taşeronlaştırmaya, sendikasızlaştırmaya karşı mücadele eden işçiler Ankara Kolej Meydanı’nda biraraya geldiler. Mitinge katılım sayıca yetersiz olsa da, ön plana çıkan çok önemli bir gerçeklik vardı: İşçilerin heyecanları ve mücadele istekleri. Mitinge gelen taşeron işçileri ya sıcağı sıcağına sendikal çalışmanın içindeler ya da sendikal mücadele verdikleri için işlerinden atılmış ve direnişe geçmişler. Yüzlerinden yaptıkları işin haklılıkları okunuyor. Kendilerine güvenli, gözleri daha umutlu bakıyor. Bir kez daha öğreniyoruz, insan mücadele içinde değişir, gelişir. Tuzla’da direnişte olan Kampana Deri işçileri içimizi ısıtıyor. Onlar direnişe nasıl geçtiklerini, diğer deri işçilerinin desteklerini, mücadelelerinin nasıl büyüdüğünü anlatınca, “bu işin olamayacağını” düşünenler bir kez daha haksız çıkıyor. Taşeron sağlık işçileri Bursa’da, Adana’da, Ankara’da, İstanbul’da yaşadıkları tecrübeleri paylaştıkça, tüm ayrışmaların panzehirinin örgütlenmek olduğunu bir kez daha bizlere gösteriyorlar.
Ankara’ya gelen taşeron işçileri, sendikalaştılar ya da bunun mücadelesini veriyorlar. Ama patronlar sadece işyerindeki haklarımıza ve sendikalılığımıza göz dikmiyorlar. Onlar tüm bir yaşamımıza, insanlık onurumuza göz dikiyorlar. İşte bu yüzden, mücadele ederken insanca yaşayacağımız koskoca bir hayat için mücadele etmeliyiz. Yani mücadelemiz öyle büyük olmalı!