1886’da Amerikan işçilerinin 8 saatlik işgünü mücadelesiyle kazanılmıştı 1 Mayıs. Her zaman olduğu gibi hakkımız olanı almak için bedeller ödenmişti. Peki, bir işçi neden 1 Mayıs’a katılmalı? Bunun aksine, benim aklıma şu soru geliyor: Bir işçi neden 1 Mayıs’a katılmaz ki? Kendimizin olan bir şeyi niye sahiplenmeyiz ki?
Hayatımızda her yeni gün bir şeylerin düzelmesini beklerken, her defasında bir şeyin daha eksildiğini görüyoruz. Mesela, “8 saat iş, 8 saat uyku, 8 saat canın ne isterse” demişlerdi Amerikan işçileri. Ama bugün 12 saat çalışılıyor birçok fabrikada. Böylece işçilerin çocuklarına ayıracağı vakit eksiliyor, hem de patronlar için. Sendikal haklarımız bir bir eksiliyor. Eksilen bazen kolumuz, bazen bacağımız oluyor iş kazalarında. Her geçen gün sağlığımız eksiliyor. Ve gün geliyor fabrikalarda, tersanelerde, madenlerde canlarımız eksiliyor. Daha sayamadığım ne kadar çok neden varmış işçileri 1 Mayıs’a çağıran. Peki ya öğrenciler? Biliyorum ki birçoğumuz “Biz işçi miyiz, ne işimiz var 1 Mayıs’ta?” diyoruz. Ama şunu da görüyoruz ki, öğrenciyiz diye yaşam koşullarımız çok da farklı değil. Mesela eşit, parasız eğitim eksik değil mi? Şu son sınavda morallerimiz eksilmedi mi? Fikirlerimiz, kendimize olan güvenimiz eksildi, eksiliyor. Bu sebeplerden dolayı kendimizi işçi sınıfından bağımsız tutamayız.
Biz işçiler, öğrenciler, yani işçi sınıfına dâhil olan herkes, ellerimizle yarattığımız her şeye sahip çıkmalıyız. Hayatımızda eksilenlerin aksine birliğimize bir tuğla daha koymalıyız. 1 Mayıs’a benim katılmam yetmez. Arkadaşlarım da ailem de katılmalı demeliyiz. Çünkü ne kadar çok olursak sesimiz o kadar güçlü olur.
YAŞASIN 1 MAYIS!