Dostlar merhaba. Ben gıda sektöründe çalışan bir büro işçisiyim. Beş senedir çalıştığım işyerinden ilk başta performans düşüklüğü gerekçesiyle çıkarılmak istendim. Bunu bana söylediklerinde “beş sene sonunda mı anladınız performans düşüklüğünü?” dedim. Önüme koydukları çıkış kâğıtlarında ise ne hikmetse benim istifa ettiğim yazılı. Sağlık ve özel nedenlerimden dolayı işten ayrılıyormuşum. Bir de üstüne gereğinin yapılmasını arz ediyormuşum. Ben bu yazılanları kabul etmiyorum dedim, beni bu şekilde işten çıkaramazsınız. “Artık seninle çalışmak istemiyoruz” diyen sizsiniz, gerekçenizi yazın dedim.
Benden bekledikleri tepki imzalayıp gitmemdi. Ama bu kadar basit olmamalıydı. Asıl sebep tabii ki haklarımı bilen bir işçi olmam ve bunu diğer işçi arkadaşlarımla paylaşmamdı. 8 saatten fazla çalıştırılıyoruz, sigortamız eksi yatırılıyor ve elden para alıyorduk. Bunların farkında olmam ve diğer işçi arkadaşlarımın da fark etmesini sağlamam, yani örgütlenip birlikte haklarımız için mücadele etmeye girişmemiz onları rahatsız etmiş. Onlara göre ben işverenin aleyhine konuşuyormuşum ve işçileri kışkırtıyormuşum. İşyerinin düzenini bozuyormuşum. İlk başta performans düşüklüğüyle tanımlasalar da, beni işten atmalarına sebep buydu. Ama hâlâ beni düşünür edasıyla hareket edip, “biz sorun çıksın istemiyoruz. Seni kızımız gibi seviyoruz. Stajyerliğinden beri buradasın, seni hep korudum, kolladım. Kızım, önünde uzun ve güzel bir kariyer sürecin var. Buna leke gelsin istemiyoruz. Bu işyeri senin yeni gireceğin işyerleri için iyi bir referans. Seni düşündüğümüzden bu şekilde anlaşmalı ayrılmak istiyoruz” diyebiliyorlar pervasızca.
Böyle bir şeyi kabul edemeyeceğimi söyledim ve yarın işe geldiğimde tekrar konuşuruz dedim. Bana “imzayı at, artık tekrar gelmene gerek yok” dediler. Ben imza atmayacağımı ve bu şekilde işten ayrılmayacağımı söyledim. Avukatımla konuşup o şekilde size dönerim dedim. Bu esnada her şeyi danıştığım UİD-DER’li arkadaşlarımdan destek alıyordum. Her aşamadan haberdar ediyordum. Karşılarında bilinçli, haklarını bilen, örgütlü bir işçi görünce ne yapacağını şaşırmıştı patron ve onun yalakaları. Çok eğlendim aslında, ben imzalamıyorum dedikçe sinirleniyorlardı. Onlar sinirlendikçe ben eğleniyordum, çünkü ne yapacağımı biliyordum ve rahattım. Bu rahatlığım onları rahatsız ediyordu. Servise binip arkadaşlarıma anlattım olan biteni. Bunu duymuş olmalılar ki ertesi günü beni içeri almamak için güvenliğe talimat vermişler. Servis beni sabah almadı. Beni aradılar ve servisçinin rahatsız olduğunu söylediler. Zaten beni almayacaklarını tahmin ettiğim için yarım saat öncesinde gitmiştim.
Güvenlik beni içeri almak istemedi. Yemekhaneye zar zor gidebildim. Beni orada gördüklerinde çok şaşırmışlardı. Herkes yemekhanedeyken, işçi arkadaşlarıma, beni işten çıkardıklarını ve en ufacık bir hak aramada kapının önüne konduğumuzu anlattım. Muhasebede çalıştığım için bana memur gözüyle bakanlara benim de işçi olduğumu, maaş karşılığında çalıştığımı, onlar gibi kirada oturup borçlarımın olduğunu söyledim. 8 saatten fazla çalıştığımızı, sigortalarımızın eksik yatığını ve patronların kâr hırsı yüzünden sömürüldüğümüzü söyledim. Beni güvenliğe götürdüler. Müdürler yanıma geldi ve güvenlikten başka bir yere gidemeyeceğimi söylediler. Yarım saat güvenlikte bekledikten sonra beni içeri aldılar ve tekrar kâğıtları önüme koyup imzalamamı istediler. Ben yine itiraz ettim. Siz beni çıkartıyorsunuz, gerekçeniz “performans düşüklüğü mü?”, neyse onu yazın dedim.
Oradan çıkıp Çalışma Bölge Müdürlüğüne gittim ve şikâyet dilekçesi verdim. Üçüncü günü tekrar işe gittim ve bu sefer müdürlerden patronlara kalabalık bir baskı grubuyla karşılaştım. Her biri bir yandan ikna etmeye çalışıyordu. “Kaç para istiyorsan yaz. Derdin para ise miktarını yaz” dediler. Ben hakkım olanı istiyorum dedim. 8 saatten fazla çalıştığım fazla mesaileri istedim. Eksik yatan sigorta primlerimi istedim. Onların önüme sürdüğü 7 bin TL birden 15,700 TL oldu, gerçek rakamlar hatta bunun üzerindeydi. Yeter ki, “imzala 20.000 TL olsun” dediler. Ama “ben paramı almadan kâğıtlara imza atmayacağımı ısrarla söyledim. Evraklarda yazıldığı gibi benim istifa etmediğimi, çıkış gerekçemin aynen yazılmasını istediğimi söyledim.” Onlar ıslarla öncelikle imzalamamı istediler ve üçüncü gün oldu, imzalamamakta karlıydım. O zaman seni 25/2 den atarız diye tehdit ediyorlardı. Bense elinizden geleni ardınıza koymayın, benim başım dik anlım ak, hukuki yollarla hakkımı alacağım dedim.
Bu süreçte şunu anladım ki, hakkını bilen örgütlü işçilerin karşısında kimse duramaz. Patronlar ve onların yalakaları yalvardıkça ne kadar haklı olduğumu anladım. Ben bu bilincimi UİD-DER ailesine borçluyum. UİD-DER’li olmak ve hakkını bilen örgütlü bir işçi olmak için hâlâ geç kalmış değilsiniz. UİD-DER’den öğrendiklerimle hakkımı aramam ve patronun yüreğine korku salmam çok güzeldi. Tek başına o işyerinde neler yapabileceğimi gördüm. Bir de bütün işçi arkadaşlarımızla neler yapabileceğimizi düşünün. Haksızlıklara boyun eğmek istemiyorsak bilinçli ve örgütlü olmalıyız. Ben haklarımın neler olduğunu ailemden, okuldan ve televizyonlardan öğrenmedim. UİD-DER’li olduğum için şanslıyım. Bunun için de UİD-DER gibi haklarımızı öğrendiğimiz derneklere gitmeliyiz. UİD-DER’li bir işçi olduğum için çok mutluyum.