
Patronların kârlarına kâr katan, işçileri alabildiğine örgütsüzleştiren taşeronluk sistemi her geçen gün yaygınlaşıyor. 4857 sayılı iş kanunun ikinci maddesiyle “alt işveren” adı altında yasallaştırılan taşeronlaştırma sistemi, kamudan özel sektöre kadar her işyerinde işçilerin karşısına çıkıyor. Bir işyerinde işin tamamının veya bir kısmının belli bir süre ile asıl işveren tarafından alt işverenlere yaptırılması anlamına gelen taşeronlaştırmayla, aynı firmada çalışan işçiler bölünüyor. Geçtiğimiz aylarda AKP hükümeti tarafından meclisten geçirilen “torba yasa”yla birlikte, patronların işçiler üzerindeki sömürüsünü arttıran taşeronluk sisteminin kapsamı daha da genişletilmiştir. Bu yasayla birlikte taşeron firmalar işyerlerinde asıl işleri de yapabilecek yetkiye kavuşmuş oldular. Kapsamı genişletilen taşeronluk sistemi işçilere birçok sorun yaşatmaya devam ediyor.
Taşeronluk sisteminin hâkim olduğu işyerlerinde, işçilerin yaşadığı ortak sorunların başında örgütlenmenin önündeki engeller gelmektedir. Gerek kamu gerekse özel sektörde taşeronlaştırmayla birlikte sendikasızlaştırma saldırısı hızlanmıştır. Kamu sektöründe, özellikle de belediyelerde ve hastanelerde taşeron şirketler oldukça yaygındır. İşçiler eskiden belediyelerin ya da hastanelerin kadrolu işçisi olarak çalışırken, bu sistemle birlikte çeşitli taşeron şirketlere bağlı olarak çalışmaya başlamışlardır. Taşeron patronları belli süreli iş sözleşmeleriyle işçileri işe almakta, ihalelerle sözleşme sürelerini her yıl yenilemekte, işçilerin sendikalaşması durumunda ise derhal firma ismini değiştirerek işçilerin örgütlenmesine darbe vurmaya çalışmaktalar.
İş kanunlarının dahi uygulanmadığı taşeron firmalarda, işçilerin çalışma koşulları, mesai ücretleri, sosyal hakları taşeron patronunun iki dudağı arasındadır. Taşeron firmalarda günlük çalışma saati 12 saat ve üzerine kadar çıkmaktadır. Düşük ücretin alabildiğine yaygın olduğu taşeron şirketlerde, fazla mesai ücretleri de genellikle ödenmemektedir. Servis, sigorta, ara dinlenmesi gibi hakların genellikle verilmediği taşeron şirketlerde işçiler, haksızlıklara karşı sesi soluğu çıkmayan robotlara dönüştürülmek isteniyor. Beri taraftan taşeron patronları, iş sözleşmelerinde utanmadan işçilere peşinen “ücret, tazminat vb. hiçbir alacağım yoktur, işten kendi rızamla ayrılıyorum” türü dilekçeler imzalatmaktan geri durmuyorlar.
Taşeronluk sisteminin hayata geçmesiyle birlikte iş kazaları da giderek artış göstermiştir. Genellikle ya işçilere hiçbir koruyucu ekipman sağlanmamakta ya da son derece kalitesiz ve göstermelik ekipmanlar verilmektedir. Gerekli iş güvenliği önlemlerinin alınmadığı bu koşullarda iş kazaları da kaçınılmaz olarak artmaktadır. Kısa yoldan, işçileri iliklerine kadar sömürmenin bir yolu olan bu taşeronluk sisteminde, taşeron patronları işçilere iş elbisesi, temiz içme suyu, eldiven ve koruyucu malzeme dahi vermemektedirler. Tuzla tersaneler bölgesi dâhil, taşeronluk sisteminin yaygın olduğu her alanda iş kazalarında büyük bir artış söz konusudur. Yalnızca Tuzla tersanelerinde 150’ye yakın işçi kardeşimiz yaşamını kaybetti ve yüzlercesi yaralandı.
Fakat taşeronluk sistemi karşısında işçiler çaresiz değildirler. Taşeronluk sisteminde işçilerin örgütlenmesi zordur, ama imkânsız da değildir. Örneğin, bu duruma yenik düşmeyen Tuzla’daki Kampana Deri işçileri, hem taşeron firmada hem de ana firmada örgütlenmeyi başardılar ve önemli bir örnek oluşturdular. Keza taşeron şirkete ve ana şirkete bağlı olarak çalışan UPS Kargo işçileri TÜMTİS sendikasında örgütlendiler. Aylar süren bir direnişin ardından, sendika üyeliğini koruyarak işe geri dönmeyi başardılar. Kimi hastanelerde ise taşeron şirketlerde çalışan işçiler, verdikleri mücadele sayesinde hem işlerini kordular hem de sendikaya üye oldular. Bu örnekler de bize gösteriyor ki, taşeron işçilerin yaşadıkları sıkıntılar karşısında örgütlenmekten ve mücadele etmekten başka bir seçenekleri yoktur. Önemli olan işçilerin birliğidir. Birleşen ve mücadele eden işçiler her türlü engeli aşmasını da bileceklerdir.