
Bundan 41 yıl önce 150 bin işçi İstanbul ve Kocaeli’de ayağa kalkmış, fabrikalar boşalmış, meydanlar, ana yollar işçilerin sesiyle yankılanmış ve patronlar İstanbul’u terk etmek zorunda kalmışlardı. 1970’te yaşanan 15-16 Haziran büyük işçi direnişi, sınıfımızın tarihine altın harflerle kazındı. İşçilerin amacı, mücadeleci bir sendika olan ve giderek büyüyen DİSK’in kapatılmasının önüne geçmekti. Çünkü patronlar DİSK’i tasfiye etmek istiyorlardı. Bu amaçla dönemin Adalet Partisi hükümeti meclisten bir yasa çıkartmış ve CHP de onu desteklemişti. Bu saldırıya işçiler çok sert tepki verdiler. O günleri yaşayan Mehmet Atay eyleme nasıl hazırlandıklarını şöyle anlatıyor: “14 Haziranda DİSK’in salonunda sendika yöneticileri ve temsilci işçiler olarak bir toplantı düzenledik. Ve orada bir karar çıktı. Geçmişteki Demir Döküm’de, Sungurlar Kazan’da, Arçelik’te mücadele veren işçiler kesinlikle DİSK’e sahip çıkacaklarını ve bu yasa meclisten geçerse direneceklerini söylediler.”
İşçiler patronların ve meclisteki sermaye partilerinin DİSK’e darbe vurmasına, örgütlülüklerini dağıtmasına izin vermeyeceklerdi. 15 Haziran sabahında İstanbul’dan Kocaeli’ne kadar onlarca işyerinde işçiler iş durdurarak yürüyüşe geçtiler. Fabrikalarına giden işçiler toplantılar yaptılar ve sonra üretimi durdurdular. Hayri Erol da o sabaha tanıklık edenlerdendi: “Sabah 8’de çalınan düdükle işbaşı yaptık. 8’i 10 geçe tekrar düdük sesi gelince fabrikanın dışına taşmaya başladık, biliyorduk ne yapacağımızı.”
Bu durum diğer işyerlerinde de böyle yaşandı. İşçiler fabrikalarından çıkıyor, yürüyüş boyunca iş durdurmamış fabrikaların işçilerini de saflarına katarak büyüyorlardı. Yürüyüşe geçen işçilerin bir bölümü Kadıköy’e doğru yönelmişti. İşçiler Kartal’da Ankara asfaltını kapattılar, trenleri durdurdular. Aynı saatlerde Silahtarağa ve Alibeyköy’de binlerce işçi yürüyüşe geçmişti. 4 işçi polis tarafından gözaltına alınınca, işçiler Eyüp karakolunu kuşatıp arkadaşlarının serbest bırakılmasını sağladılar. Kocaeli’de ise fabrikalar bölgesinden hareket eden işçiler şehir merkezine doğru akın ediyorlardı. Hayri Erol, ne denli kararlı olduklarına dikkat çekiyor: “İşçiler coşkun bir sel gibi barikatları aşıyordu; sıcak günlerdi. Çok kararlı ve inançlıydık bir kere. Kesinlikle DİSK’i kapattırmayacaktık.”
Üstelik direnişe katılan yalnızca DİSK üyesi işçiler değildi. Türk-İş üyesi işçiler de işyerlerini boşaltarak sınıf kardeşlerinin saflarına katılmışlardı. İşçiler 16 Haziranda İstanbul’un her yerinden yeniden harekete geçtiler, yolların üzerinde polis ve asker barikatlarıyla karşılaştılar. Levent’te, Ankara asfaltında ve Kadıköy’de sabah 8’den itibaren işçiler polis ve askerle çatışmaya başladılar. İstinye ve Levent’te toplanan işçiler Taksim’e doğru yürüyüşe geçmişlerdi. Levent’teki Tekfen fabrikası önünde polis en önde yürüyen kadın işçilere saldırıya geçti. Kadın ve erkek işçiler bu saldırıya karşılık vermekten geri durmadılar. Eyüp, Gaziosmanpaşa ve Topkapı’dan gelen işçiler valiliğe kadar çatışa çatışa yürüdüler. Kadın işçiler en önde yürüyorlardı. Bu kadınlardan biri olan Belkıs Kaya hiçbir korkularının olmadığını anlatıyor: “Hiçbir korkumuz yoktu. Vilayetin oraya tekrar geldiğimizde, önümüze tanklardan barikatlar kurulmuştu. Mehmetçikler ellerinde tüfeklerle tankların tepelerinde bize engel olmaya çalışıyorlardı. Fakat engel olamadılar. Özellikle biz kadınlar, ‘bu Mehmetçik de bizim çocuklarımız’ deyip, fırlayıp tankların üzerine çıktık.”
Barikatlar da işçilere engel olamamıştı. Kadıköy’de Otosan önünde toplanan işçilere polis silahla saldırmış ama işçiler geri çekilmemişlerdi. Barikatları yararak ilerleyen işçiler, Yoğurtçu Parkı yakınlarında tekrar polisle ve askerle çatıştılar. Bu olaylar sırasında Yaşar Yıldırım, Mustafa Bayram, Mehmet Gıdak adlı 3 sınıf kardeşimiz hayatını kaybetti.
Taksim’deki işçilerle buluşmak için Eminönü’ne gelen işçiler köprülerin açıldığını, vapur seferlerinin durdurulduğunu gördüler. Fakat bu engeller işçilerin mücadelesinin önüne geçemedi. Direnişin yarattığı deprem sayesinde patronlar ve hükümet yasayı geri çekmek zorunda kaldılar. 15-16 Haziran direnişi patronlara atılmış ağır bir tokattır. Bu şanlı direniş, bir kez birleşen işçilerin patronların karşısına nasıl da güçlü bir şekilde dikildiğini bize gösteriyor. Sınıfımızın bu tarihini unutmayalım. Bilmeliyiz ki mücadele etmek için ayağa kalkan işçileri durdurmak ve yıldırmak kolay değildir. 15-16 Haziranda patronlara boyun eğmeyen yiğit işçilerin kararlığı bizlere örnek olmalıdır.