
Bugün Kampana direnişinin 129. günüydü. Öğlen yemek molası saatinde Kampana direnişçilerinin çadırına ziyarete gittim. Direnişçi işçilerin dördü ve iki direnişçi çocuğu çadırın yan tarafında gölgede oturuyordu. Büyüklerle tokalaştım. Sonra da çocuklarla biraz top oynadık. Hem annesi hem de babası direnişçi olan küçük kızın uykusu geldiği için babası çadıra götürdü. Ben de diğer direnişçi işçileri görmek için direniş çadırına girdim. Diğer işçiler orada da yoktu. Minik kızın babasına “diğerleri nerede” diye sordum. O da “ağabey mahkemedeler” dedi. Ben de “ne mahkemesi, sizin mahkemeniz bugün değildi ki ”dedim. “Ha bu başka, yani arkadaşlar karakoldalar. Bizim patron bizi karakola şikâyet etmiş” dedi. O sırada sendikanın arabası geldi. Çadırdaki işçileri de karakola götürmek için. Ben de direnişçi işçilerle birlikte karakola gittim.
16 Kampana direnişçisi işçi 129 gündür işlerine sendikalı yani örgütlü olarak dönmek için mücadele ediyor. İçeride çalışan sınıf kardeşleri de fabrika önünde mücadele eden kardeşlerini sabah işbaşı yapmadan, öğlen yemek molalarında direniş çadırına geliyorlar. Kampana patronu içerideki ve fabrika önündeki işçileri birbirlerinden uzak tutmak için her yolu deniyor. İşçileri bölmek ve korkutmak için üzerlerine araba sürüyor. Polis eşliğinde işyerine taşeron işçi sokuyor. Bununla da yetinmeyen Kampana patronu işçilerin mal giriş-çıkışını engelledikleri, içerideki işçilerin çalışmasını engelledikleri ve işçileri fabrikaya sokmadıklar yalanıyla direnişçi işçileri karakola şikâyet ediyor. Tabii karakol da hiç vakit kaybetmeden işçileri ifadeye çağırmış. Aynı polislerin, işçileri haksız ve düzmece gerekçelerle işten atan Kampana patronunu “sendikalı olmak anayasal bir haktır. Sen anayasal bir suç işliyorsun” diye karakola çağırıp ona, “ya işten attığın işçileri sendikalı olarak işe başlat ya da başına geleceklerden biz sorumlu değiliz” dediğini hiç duymadık.
Patronların fabrikası, malı, mülkü var. Arkasında devlet, polis ve yasalar var. Yasaların yüzde doksan dokuzu patronlardan yana, devletin polisi-jandarması patronlardan yana. Mahkemeler işçiler yüzde yüz haklı olmasına karşın davaları sakız gibi çekip uzatarak patronların isteklerini yerine getiriyorlar. İşçilerin ise kendileri, sınıf kardeşleri, sendikaları ve diğer örgütleri var. İşçilerin sesini duyuracak, gözü, sesi, kulağı olan işçi basını var. İşçiler birbirlerine, sendikalarına, sendikalar da işçilere ve diğer işçi örgütlerine güvenerek sınıf dayanışmasını yükseltmek zorundalar. Gücümüz örgütlülüğümüzden gelir. Örgütlenelim, gücümüze güç katalım.