
Dünya işçi sınıfının geçmişteki büyük mücadelelerini ya büyüklerimizden dinlemişizdir ya da kitaplardan okumuşuzdur. Büyüklerimin bana anlattığı şey şuydu: “O zaman insanlar her yerde, kahvehanede bile iş yerlerinde ve hayatlarında yaşadıkları sıkıntıları ve ne yapmaları gerektiğini konuşurlardı.” 12 Eylül 1980 faşist darbesinin ardından ise Türkiye’de birçok mücadeleci işçi katledilmiş, işkence görmüş ve baskılarla korkutularak sinik bir toplum yaratılmış. O günden bugünlere işçi sınıfının haklarına dönük birçok saldırı yapılmış ve işçiler maalesef örgütsüz olduğu için bunlara karşı duramamıştır ve mücadeleye olan inançlarını yitirmeye başlamışlardır.
Bilinçsiz olduğumuz için de sorunları hep yanlış görüp, çözümlerini farklı yollarda aradık. Genel olarak yaşadığımız sorunları kendimize özgü ya da çalıştığımız işyerine özgü sorunlar sandık. “Sadece biz bu sorunları yaşıyoruz” ya da “sadece bu işyerinde bu sorun var” dedik. Sermaye son senelerde birçok kazanılmış hakkımızı gasp ederek bizleri daha da kötü koşullara mahkûm etmeye çalışıyor. SSGSS yasası, emeklilik yaşı yasası, torba yasa, zamlar, arttırılan vergiler, gittikçe kötüleşen çalışma koşulları ve şimdi de kıdem tazminatının kaldırılmasını da içeren 2. torba yasası… İster istemez aklıma şu soru geliyor. Peki, ne yapacağız bunlara karşı? Bu soruyu başka işçi arkadaşlarıma sorduğumda şu cevabı alıyordum: “Buradaki insanlardan bir şey olmaz. Bu ülkede yapacak bir şey yok… Türkiye’nin koşulları böyle.” Bu sorunlar karşısında Avrupa veya Amerika’daki yaşam ve çalışma koşulları hep olumlu örnek olarak sunulur bizlere ve şöyle denir: “Bak Avrupa’ya, orada insanlar ne güzel yaşıyor, maaşları çok iyi, devlet bir sürü yardımda bulunuyor, vatandaşına sahip çıkıyor. Bir de bizim ülkeye bak…”
Fakat son zamanlarda dünyada yaşanan işçi mücadeleleri bunun hiç de böyle olmadığının açık bir göstergesidir. Kuzey Afrika’da, Orta Asya’da, Avrupa’nın sözüm ona en demokratik ülkeleri (Fransa, İspanya, Yunanistan, İngiltere, Portekiz, İtalya) başta olmak üzere birçok ülkede işçi sınıfı işsizliğe, açlığa, yoksulluğa, hak gasplarına karşı ayakta ve direniyor. İrili ufaklı grev ve direnişler, genel grevler, fabrika işgalleri ve büyük kitlesel eylemliklerle yapılan saldırıları reddediyor. Yaşananlar bize şunu gösteriyor: Bu sorunlar sadece bizim sorunlarımız değil, dünyanın her yerinde aynı sorunlar işçilerin sırtında. Patronlar sınıfı bütün ülkelerde sanki ağız birliği yapmışçasına hep aynı politikaları uygulayıp hep aynı yasaları geçiriyorlar.
Dünya işçi sınıfının bu saldırılara karşı kitlesel mitinglerle, toplumsal karşı duruşla ve genel grevlerle devam eden mücadelesi bizlere güç ve moral vermeli. Çünkü aynı sorunları hepimiz yaşıyoruz. Bu saldırılar hepimize karşı yapılıyor. Bunun için de dünya işçi sınıfının mücadelesini sadece takip etmek yerine bizler de bu kavgada safımızı almalıyız.
Yaşasın Dünya İşçilerinin Direngen Mücadelesi!