İşten atıldığımızda süremiz dolmadan arkadaşım ve ben İŞKUR’a gidip işsizlik ödeneğini alabilmek için başvuruda bulunduk. Elimize tarihi belli olan bir seminer duyurusunu tutuşturarak “mutlaka gelmeniz gerekiyor” dediler. Biz de elimizdeki kâğıdı merak ettik ve en ince ayrıntısına kadar okuduk. Belgenin son cümlesinde şöyle yazıyordu: “Seminere katılmamanız durumunda işsizlik ödeneğinizin kesileceği/durdurulacağı hususunu bilgilerinize arz ederiz.”
Sözde “iş arama teknikleri” konusunda düzenlenen bu seminerde, eğitimci, iş arayan işçilerin kendilerini patronlara nasıl pazarlaması gerektiğini anlatıyordu. Hadi diyelim ki biz bu seminere bir aksilikten dolayı katılamadık ve işsizlik ödeneğini de alamadık. Biz işçiler işten atılmadan önce geberene kadar çalışıyoruz yine de geçinemiyoruz zaten. İşsizken nasıl geçineceğiz, hani bu fon bizimdi, bizim için birikecekti? Zaten birçok kriteri olan bu ödeneği alabilmek için kırk takla atmak durumunda kalıyoruz. Gözümüz aydın olsun, yeni bir kriter daha eklenmiş: “İşsizlik ödeneğinden yararlanabilmek için, iş arama teknikleri adındaki seminere katılmak.” Yakında iş başvuru öncesinde diş kontrolleri yapılırsa lütfen şaşırmayalım.
Katıldığımız eğitim seminerinde çoğu kadın 60 kadar işsiz işçi vardı. Eğitimcinin anlattıklarına isyan etmemek işten değildi. Kendimizi zor tuttuk. Çünkü bize patronla iş görüşmesi yapmaya gittiğimizde, adeta patrona itaat etmemiz gerektiğini ve utanmasalar açık açık da bunun kutsal bir şey olduğunu söyleyeceklerdi. Maalesef ki fon bizim olmasına rağmen buralara atanan eğitimcilerin eğitim programı bizden yana değil. Eğitimciler de sanki keyfimize işsizmişiz gibi, sanki iş bulmak istemiyormuşuz, vasıf kazanmak istemiyormuşuz gibi saçma sapan konularla güya teknikler sunuyorlar. Nasıl ve hangi koşullarda, ne tür işlere evet dediğimizi hiç bilmiyorlar? İtaat edeceksin, eğilip büküleceksin ve haksızlıklar karşısında sesini de çıkartmayacaksın. Eğitimlerinin özü bu!
Eğitimcimiz, biz işçilere işe alınma aşamasında nasıl davranmak gerektiği konusunda enteresan tüyolar verdi. Bu tüyolara bir bakalım mı?
İlki: Kadın işçilerin bakımlı (makyajlı) bir şekilde iş başvurusuna gitmeleri doğru değilmiş. Eğitimci bunun nedenini açıklama gereği duymadı.
İkincisi: Diyelim ki iş görüşmesine gittik, işveren yetkilisi bizimle görüşmeyi kabul etti ve bize bir ziyaretçi kartı verdiler. Ziyaretçi kartı ile görüşmeye giderken bize verilen kartı elimizde taşımak (sallamak) yerine, yakamıza takmamız gerekiyormuş. Çünkü işveren ya da yetkilisi, işçinin kendine olan özgüvenin bu kadar gelişkin olmasını istemiyormuş. Patronlar bilinçli ve özgüven sahibi işçilerin yanında kendilerini aşağılanmış hissediyorlarmış.
Arkadaşlar, biz işçiler alnımızın terini döke döke gece yarılarına kadar çalışmaktan evin yolunu ancak bulabilirken, o işsizlik ödeneğinin her kuruşunu ve bize verilen ücretin daha da fazlasını hak ediyoruz. Bizler yalnızca işsizlik ödeneğini değil, ödediğimiz vergilerle bütün insani hizmetleri fazlasıyla hak ediyoruz. Görüyorsunuz ki patronların devleti ve yasaları da her vesileyle bizlere sopasını gösteriyor. Devlet aracılığıyla bizden toplanan vergilerin sefasını da sömürücü patronlar sürüyorlar. Bizler birleşip örgütlenmezsek onların yüzsüzlükleri daha da artacak ve bizlerin ellerinde olan kırıntı denecek düzeydeki haklarımızı da çekip alacaklar.
Sevgili işçi kardeşlerim, hayatımız pahasına çalışırken ödediğimiz işsizlik ödeneğinin işçilere ne kadar ve nasıl ödenmesi gerektiğini biz kendimiz belirlemeliyiz. Patronlara ve kurumlarına örgütlenerek cevap verelim: Bu fonlar bizimdir ve biz işçiler yönetmeliyiz!